Akşam saatlerinde havanın aydınlık olması...güneşin kızıla boyanması ve evde tatlı tatlı telaşlarla ayak seslerimi dinlemek... sakız gibi uzadıkça uzayan büyüme atakları...içimdeki çocuğu canlı tutmak...empati kurma yetisini daima hali hazırda bulundurmak. Ateşle bazı bazı süregelen işbirliğimizin üzerinde yer yer bulutların gezinmesi...kendimce bu hasılı, kaotik, duyusal travmanın ortasında kalakalmak! 2 yaş sendromuymuş o da ne? yok yok o kadar da vahim değil durum. :)
Şu an paylaştıklarım akıntıya doğru özgürce sansürsüzce, photoshopsuz:) içimden hızlıca dökülenlerdir. Dilimde bir melodi Teoman' dan....günler "hayat" la geçiyor. Hem de tıka basa doluyor... Bana kesinlikle 24 saat yetmiyor arkadaş! Gün' e "Ne olur biraz daha kalamaz mısın?" diye sorarken, bir miktar da homurdanırken, "yarın" a çoktan uyanıyorum. Sabah olmuş meğer. Hem de sabahın tam olarak 6sıymış. "Hani benim gençliğim nerde anne" diyor içsesim. Camın önüne yastık kulelerinden bir köşe yapıyoruz, orası minik bir cumhuriyet. Sadece Ateş' e ait. Sadece "O" oturabilir. O' na özel. Elleme, ilişme, dokunma, "menim o menim o" mekanı da diyebiliriz. Koltuğun üzerine dinazorunu da koyar ve dedeyi beklemeye koyulur. " dino dede geldek" diye diye dede gelene kadar anlatır durur. Arada annesine ilginç pozlar verir. Annesi gibi foto çektirmeyi seven bir erkek çocuk yetiştirmenin derin hazzını yaşamak paha biçilemez. Saatler ilerledikçe eğer o gün evdeysek koltukların entepe kısmına çıkıp kendini oturduğumuz yere atması, yüreğin geçici bir süre yerinden çıkıp, kendini aynı yere monte etmesi. ağlayarak istek bildirmeler, önümüze gelene bir tekme nidalı kendince "oyunlar" bizim açımızdan hastanelerdeki acil servis vakalarından farksız sonuçlar( dudak patlatma. kaş şişirme, burun travması vb:) doğurması da bu sürecin sanırım olmazsa olmazları. Dilimde şarkılar melodiler ama en çok sabırlar...bu "terrible two" değil yani korkunç değil! biraz abartılmış olduğu kanısındayım...geçecek geçecek diyerek kendimi rahatlatmalar:) derken; zaten sinirlerimi çoktan aldırmıştım. bu sayede rahat ilerliyoruz. Dış mihraklara kulaklarım genelde kapalıdır. Özellikle çocuk yetiştirme ve bu güzel hamuru yoğurma tarzımla ilgili. Okuduğum kitaplar ve annelik içgüdülerimle bunu kolaylıkla alt ederim çok şükür. Gerekirse bu süreci ters yönde etkileyebileceğini düşündüğüm kimseyle de görüşmem. Anneysen "sabır" başucunda, omuzlarında, cebinde yani en kolay ulaşılabileceğin yerde duracak ve sen ihtiyaç duyduğun anda ona sarılacaksın. Anneliğimin başlangıç seviyesinde bunlardan bir haberdim . Bu denli bir dönüşüme hazır mıydım bilemiyordum.Kaçınılmaz olandan da kaçamazdım:) Ve şimdi, 2 yıldır, içimde bir dönüşümle gündüz gece, 7/24, tam mesai, durmaksızın, dinlenmeksizin ucu bucağı gözükmeyen bir yolda ilerliyorum. Giderek aydınlanacağını sandığım bu yol, tam aksine ilerledikçe daha bulanık, daha sisli ve puslu bir şekilde önümde uzanıyor. Zihnim bir yıl öncesine göre daha karışık...zeki bir kadından ziyade aptal bir kadın gibi oluyorum bazen. Bir işi yaparken bitirmeden başka bir mekanda buluyorum kendimi. Ellerimi yıkamak için banyoya girdiğimde; lavoboları fırça ile temizlerken buluyorum kendimi. Buzdolabından birşey almak için salondan yola çıkarken, mutfağa vardığımda yani toplamda 15 adım bile olmayan bir mesafe...dolabın kapağını açıp anlamsızca bakıyorum, değil ne aradığımı, orada bulunduğumu bile unutuyorum! genelde Ateş uyuduktan sonra bu halde oluyorum.
Evettt bu durumla tümden başedebilirdim belki, ya da -kol kırılır yen içinde kalır- misali kendime saklarım, bu kaybolmuşluğumu. Lakin bir süredir farkettiğim haleli hallerim beni epeyce endişelendiriyor. Bir de nerede kiminle olursam olayım annelik içgüdüsü delirmesinden mi, helikopterlikten mi, algıda seçicilikten mi, gözüm daima ateşin üzerinde 2 göz olmasa da tek göz sabit asılı kalıyor. Kim ne anlatırsa anlatsın %100 dinlediğimi söyleyemem. Onlar birden diğer sesler kategorisine girmesiyle derinliğe gömülüyor. Çünkü o sırada ya hızlı koşuyor, ya bana sesleniyor ya da eskaza tehlikeli aktiviteler yapabiliyor. Endişelendiğim durumları kısa sürede zihnimden çıkartabiliyorum. Neye endişelendiğim uçup gidiyor gibi. Beri yandan şükrettiğim zenginlikler için farkındalığıma sarılıyorum. En önemlisi yemek ve uyku düzeni değil midir? Biz de mükemmel derecede ilerliyor. Uyku eğitimi 14 aylıkken vermiştim. Yatağına yatırıyorum ve uzaklaşıyorum...uyuyor kendi kendine. Yemek yemesi ise; bildiğin iştahlı bir çocuk. Daha ne istiyorum değil mi? :)))
Şimdi ufak havuzun içinde mini kovadan diğerine su aktarıyoruz...toplarla coşuyoruz...küçücük parmakları dünyayı selamlıyor herkeresinde...yüzündeki sevinç, hasılı heyecanlar hem benim hem böceğimin yüreğine de su serpiyor..."su" sakinlik, dinginlik getiriyor halli halli hallerimize:)
O vakit; 2 yaş sendromu mu? o da ne:)))) ama yine de bence büyüme atağı, kendini keşfetme diyelim:) konuyla ilgili okuduğum kitaplardan ve içgüdülerimden uygulamalar;
-
Fırlattığı oyuncağı ona geri vermiyorum. Başka bir oyuna geçişini sağlıyorum. Eğer isterse, ısrar ederse, diğer oyuncakla konuşuyorum, hemen oyuna katılıyor.
- Bana vurmaya başladığında, bu davranışın doğru bir davranış olmadığını ve "anne bundan hoşlanmıyor" diyorum. Kucağımdaysa indiriyorum. Bir süre sonra gelip öpüyor annem diyor:)
- Ağlayarak birşeyler istediğinde; yapmıyorum. Dikkatini bir şekilde başka yöne çeviriyorum , eğer kanmıyorsa; "ağlaman bitince lütfen yanıma gel aşkım" diyorum sakin, yumuşak bir ses tonuyla. Sustuğu daha doğrusu sakinleştiği zaman, istediğini veriyorum
- Başarısız kaldığını hissettiğinde çıldırıyor...ağlıyor, krize giriyor...bu yetersizlik hissini ortadan kaldırmak için. Karşısında sakar, dikkatsiz, zor anlayan biri oluyorum. Düşüyorum, başaramıyorum, yardım istiyorum ki bunu kendi içinde alt edebilsin.
- Banyo ise; bütünüyle doğal sakinleştirici
- Küçük adamım tam bir görev adamı, sofrayı hazırlamak, yerleri silmek, toz almak... biraz homurdandığında hemen bir aktivite yaratıyorum...kendini çok değerli hissediyor
- Özellikle dışarı daha çok çıkıyoruz ki, enerjisini boşaltma ve sosyalleşme imkanı bulabilsin. Park da doğal sakinleştirici görevinde :)
- Geçen gün kitapçıdayız, yere oturdu beyaz pantalonuyla, dinazorları dizdi öyle mutlu ki, konuşuyor gülüyor, izledim onu, özgür bıraktım...sonra hemen bir görev ve yardım istedim..."rafa koyamıyorum dinazorları, hadi bana yardım et çok ağırlar" dedim ve bu oyundan başka bir konuya geçtik. ona kitap seçim hakkı tanıyorum, bayılıyor..ama orada "oturamayız, üstün kirlendi ya da bak bize kızacaklar" desem onunla kendim arasına minik çapta savaş açmış olacaktım, belki kendini yerlere atacak ve bir şekilde oynamak istediğini söyleyecekti...kısaca biz de bu yöntem çok işe yarıyor. İşin özünde anne sakinliği yatıyor. Tanıyanlar bilir nasıl sakin biri olduğumu. En büyük kaynak bu. Çocuğumun her olumsuz davranışını da görmüyorum. Onunla iktidar savaşına girmiyorum. Kaldı ki her yeni günde Ateş' den bir dünya dolusu farkındalık öğreniyorum.
Bu bizim şimdilik 2 yaş hikayemiz. En mühimi rahatız...arada hepimiz çıldırmıyormuyuz?
Sevgiyle ışıkla
Müge