2 Haziran 2010 Çarşamba

NE KADAR GERÇEKSİN!





Buket' i sayıklıyordum. Pembe saçlı, mavi gözlü, başını yukarı aşağı salladığım zaman kirpikleri de altüst olan...çiçekli elbisesine pembe çizgiler dokundurulmuş...ne olursa olsun her olay karşısında gülen yüzü ile ışık saçan, bronz teniyle de tüm çocuk yürekleri yakıp kavuran gerçek bir dosttu...ne de güzeldi...nasıl da şahaneydi...ışıl ışıl parlardı...Türkçe bilmezdi. Fransızca konuşurdu...çat-pat anlamaya çalışırdık birbirimizi...belki de beni en çok "O" anlardı.

Umutlarımı, düşlerimi, kalp ağrılarımı, coşkularımı, hayal kırıklıklarımı, sevmelerimi anlatırdım. Gelecekteki eşimi paylaşırdım O'nunla...mesleğimden kısa skeçler aktarırdım...olmamış kimliğime ne istersem onu biçerdim...beni "O" dinlerdi...sözümü kesmeden, yorum yapmadan, sessizliğini koruyarak...değer verdiğini sükunetiyle anlatırdı...kaşlarını hiç çatmaz...gülümserdi sessizce...minik bir kız çocuğunun hayatının anlamıydı...ne izler bırakmıştı "O" na. Odasının kapısını kapatır, kimseye aldırmadan başlardı konuşmaya. Herkes yanlızlaştığını düşünürdü çocuğun...içine kapanık ve asosyal olmasından endişe ederlerdi...oysa ki öyle büyük bir dünyaya sahipti ki...kimsede olmayacak kadar güçlü, özgün ve akıldışı...bedeninin her zerresinde bunu hissederdi. Çizerdi senaryosunu...yazardı ve ardından seçerdi oyuncularını, başlardı yönetmeye...artık küçük bir yönetmendi...sözünün dinlenmesini, herkesçe sayılmasını isterdi. Yaşamındaki büyük çizgilerden ne gördüyse...amacı değiştirmek, kendi arzularını çağırmaktı, geleceğe taşımaktı hepsini teker teker var gücüyle...


Biliyordu önünde uzun bir yol var...dağlar, tepeler, çakıltaşları vardı ama bunun dışında onu hayata bağlayan süslü köprüler vardı...çıkış yollarına tüm gücüyle ulaşmak en büyük hedefiydi...zordu...farkındaydı...kendi dünyasındaki gücü; dış dünyaya taşıyamıyordu...büyük çizgi takipteydi sanki...heran onu ensesinde hissederdi...yürürken, konuşurken, otururken, ağlarken, gülerken...sonra bir gün aynaya baktığında bir de ne görsün! Kaybolmuş kendi gülüşleri, kaybetmiş özgün duruşunu...almış büyük çizgiyi...arkasındaki gölge yapmış...yıllar geçmiş...yakalamış birçok özgürlüğü saçlarından ama bundan kurtulamamış...yapışmış sinsice...çığlıklar atmış, ağlayarak, inleyerek! "BIRAK BENİ KENDİ HALİME, TUTMA BENLİĞİMİ" diye seslenirken en yüksek ses tonuyla gözlerini açmış! yanında duran gerçek....peki ben "NE KADAR GERÇEĞİM?" diyerek uykusuna kaldığı yerden devam etmiş...

Asıl sen! Sennnn "NE KADAR GERÇEKSİN?"


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder