3 Aralık 2013 Salı

ŞEKER DİYALOGLAR - 1





Bizim evde bir bayram havası...havada uçuşan şeker mi şeker diyaloglar...hergün büyüyen büyüten oğlum tenörüm, sopranom, ateş böceğim...kelimeleri ruhuma her dokunduğunda, içimde dans eden harflere aşık yaşıyorum son günlerde...

Tatlı dilinin dokunduğu her kelime, berraklaşıyor, ışıldıyor ve öyle duru bir hal alıyor ki yüklemler, özneler yerli yerine oturduğunda binlerce kez şükrediyorum. İyikilerin en yücesi kitap sevdası oluyor. Kitapları artık kendi anlatabilir kıvama geldi ya...boğazım düğümleniyor, gururlanmaktan doğru kelime seçemez haldeyim şu an...bir nevi heyecan patlaması dolanıyor etrafımda, içimde, dışımda...buna ulaşmak için 1,5 yıldır bıkmadan usanmadan zevkle, şefkle her gece kitap okudum...yine okuyacağım...hep okuyacağım...hayallerini kendi renklendirsin, iç dünyası zenginliğe bürünsün diye

O zaman başlasın bu "şeker diyaloglar" gururla sunarım...:)


"Anne ateşe ilaç verme sevmedim istemedim..boşver üzüm ver çilek ver anne"


Ateş: Anne kuş oldum uçtum, yonraaa kuş uçtu, karanlıktı
Anne: Yıldız var mıydı?
Ateş: Yoktu, aydede vağdı, aydede ıslaktı iiigeceler dedi
Yonraaaa yıldız kemmm kümm
Anne yoruldu Ateş hikaye bitti :)


"Anne assonot olcam aydedeye gidicem sen de assonot ol anne"


Ateş: Anne seni çok sevdim
Anne: Ateş ben de seni dünya kadar seviyorum
Ateş: Anne beni dünya kadar sevme bu kadar sev ( parmağını gösterdi)


Anne: Kek istermisin Ateş?
Ateş: Ver ama çekirdek varsa çıkar ağzıma koy tamam mı anne, bekliyor ateş çabuk lüddennn


Ateş: Anne sana hamurdan kabak yaptım ye
Anne: Namnamnam yedim çok lezzetli
Ateş: Anne hamur yenmez o oyuncak
Anne: hönkkk

Anne: ay başım ağrıdı çok
Ateş: anne öpeyim başını geçsin
Baba: ateş başım ağrıyor
Ateş: baba yok senin başın ağrımasın,
Baba: ateş başım ağrıyor başım belki öpersen geçer
Ateş: yok baba senin başın ağrımıyor


Anne: Ateş artık uyku vakti gözlerini kapatabilirsin..
Ateş: Kapatamıyorum anne
Anne: Neden
Ateş: Bozulmuş tamir eder misin
Anne ???


"Evet tiger burada otur bak burada daha mutlu olacaksın...."


"Bebecik köpecik, şimdi kendin uyuyabilirsin, seni kucağıma almayacağım...gözlerini kapa tatlı uyu"

Anne sana çok kızdım...neden ateş
Anne anne boşver sana şaka yaptım şaka yapooorum
Komiklik gibi anladın mı?


Dede bu bıyıklarını sevmooorum
Dede bıyıklarını çıkart hadi cıkart sen

Ateş: Anne bir fikir çıkardım
Anne: Nedir Ateş
Ateş: Bana kitap oku ne dersin? İyi bir fikir mi?
Harika, harika :)))


Anne seni kapatıyorum kumandayı bana uzatır ve kapatma düğmesine basar kapatır beni Ateş böceğim...

Bizden bu kadar...bu seri hızlıca devam ediyor olacak...unutmadan not alıyorum

Yüzünüzden gülümseme eksik olmasın, yavrunuza bakarken...

Sevgiler

Müge


6 Kasım 2013 Çarşamba

YAZMAK, 26 AYLIK ATEŞ, ANNELİĞİM BLA BLA...






Hani çok istersin yazmayı ama bir türlü gelmez o ilahi zaman. Telaş dersin, heyecan dersin, yorgunumlar, hiç keyfim yoklar, daha sonralar havaya karışıp, diğer bahanelerle uçup giderler. Geri dönüp göz ucuyla baktığımda bir boşluk gördüm ki, işte bu üşüttü beni, korkarken üşür içim hep, ellerim soğur önce...çocukluktan yadigardır bana.

Birikmişliğim var. Nasıl anlatsam, nerden başlasam derken, başlangıçlar bana Ateşi hatırlatıyor artık. Eskiyi silip atmışlığım hep bundan. Bir çocuk "geliştiriyorum" Heyecan küpü...her an patlamaya hazır bombastik bir kıvama da giriyor arada. Fakat "O" geliştikçe, gözümün içinde yer yer ıslaklıklar oluyor. Güçleniyor, sağlamlaşıyorum...beraberinde ehlileşiyorum! Enerjimle ışığı, aydınlanmayı seçmem hep bu yüzden.
Ateş 26 aylık oldu. 26 aylık öğrenmeye açık acemi, iyiye güzele yakın bir anneyim. Uyandığımda başucu hayranlıklarımla sayfaları ağzım kulaklarımda çeviriyorum.

Bugünlerde komiğim oldu Ateş böceğim...daha hızlı nefes alıyor, hop oturup hop kalkıyoruz...dilimin ucunda söylenmeyen "aman dikkat" ler var. Hep kendimi tutmalar, sabırlar ama en çok şükürler var. "Hayır" dan çok "evet" in türevleri var benim lugatımda. Başka evetler kurtarıcılarım oluyor kriz anlarında ki...çok kriz anı yaşadığımızı söyleyemem. 14 aylık itibariyle akşamları kendi yatağında "yanlız" uyuyor. Düzenini uzun zaman önce oturttuk. Yanı sıra iştahlı diyebilirim. Yeme problemi doğumdan bu yana yaşamadık. Benim için en önemlisi bunlardan öte mutlu bir çocuk mu? Yeterince oyun oynuyor mu? Henüz 2 yaşında...bırak! gülsün,eğlensin, zıplasın....ama mutlu olsun! dilediği gibi olsun...benim istediğim gibi değil! Etraf, eş dost böyle istiyor diye değil...kendi gibi, özgür ve özgüvenli olsun. Kişiliği bu yaşta gelişip oturduğu için, ona sürekli yapma etme diyen bir anne modeli olmadım. Olmayacağım da! Daha ziyade, nasıl anladığımı belli ederim ve anlamaya çalışırımla ilgiliyim. Ateşe onu anladığımı hissettirdiğimde uyum sağlıyor, sabretmeyi öğreniyor. Beraberinde sebat etmeyi, kararlı durmayı da ben öğrenmiş oluyorum.

Eskilerin bir lafı vardır. İçime anneanne kaçmadı ama, yazmadan da edemeyeceğim. "Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır" anne olunca daha iyi kavradım diyebilirim. Misal bugün
Ateş: anne çizgi film açarmısın
Ben: çizgi film kanalları uyumuş kapanmış
Ateş: kendini yere attı "ateş çizgi film izleyecek "
Ben: ateş sen çizgi film izlemek, çizgi film çizgi film çizgi film istiyorsun, biliyorum. Çizgi film evet çizgi film anlıyorum ama çizgi film kapanmış istersen bu kitapdaki ördekleri bana gösterir misin? Bulamıyorum...bana yardım etmen gerekiyor... Lütfeenn
Ateş: tamam annecim ateş yardım yapacak tamam
*****bu yöntemi harvey karp' ın "mahallenin en mutlu yumurcağı" kitabından öğrendim.

Yumuşak ses tonumla ve dünyanın en önemli olayı olarak görerek konuşuyorum. Sadece onu anladığımı hissetti ve bu konu kapandı. Her davranışı bir gelişim süreci....bir süzgeçten akarak ilerliyor. Sadece izliyor ve anlamaya çalışıyorum. Kendimle kaldığımda ki, ancak Ateş uyuduktan sonra bazı bazı zamanlarda oluyor. Büyüyor olması, beni içi dışı farklı bir boşluğa sürüklüyor. Kitaplarda okuduğumuz cümleleri bana anlattıkça ve her gün hızlıca yol aldıkça gururlanıyorum. Emeğim, sabrım, direncime göz ucuyla baktığımda, "meğer evlat olunca içimizdeki benlerden milyonlar ürüyormuş" diyorum. Bizim dışımızda ne benler varmış. Nasıl bir ilahi güç yükleniyormuş. Her gün öğreniyorum.

Kim sizi süpermen olarak görebilir çocuğunuzdan başka!

Sığınılan tek limansınız!

Şükürler kolkola bugün! Bilen bilir nazarları düşünmem! Dualara meleklere bağlıyım...

Şeker diyaloglar serisine başlıyorum yakında...

Sevgiyle ışıkla şükürle

Müge


2 Kasım 2013 Cumartesi

SERAPTANLA 5 ÇAYI ETKİNLİĞİNDEYDİK





26 Ekim' de Mekanist Sponsorluğunda Sevgili Serap Tan' ın düzenlediği La Vie En Rose'da gerçekleşen 5 çayı etkinliğinde biz sosyal anneler olarak çok ama çok güzel bir zaman geçirdik.

Sevgili Serap sayesinde yepyeni, rengarenk blogger arkadaşlarla tanıştık. İyikilerim yine dilime dolandı. Yemek bahane, sohbet lahane oldu yine yeniden:) La Vie En Rose butik, kaliteli, sıcacık, saatlerce vakit geçirip, sohbet edilesi bir mekan. Turizm ve otelcilik kökenli olunca her mekan sizi iyi hissettirmez. Bu konuda ailece seçiciyiz. Fakat La Vie En Rose tam not aldı. Tartlar, cup cake ler, puding vs çok başarılıydı. Yolları uğurla devam etsin. Bazen birşeyler yazmak yerine fotoğraflar konuşsun isterim. Ancak onlara baktığımızda samimiyet ve içtenlikler kalbimize dokunur.

























Değerli hediyeleri ile bizi mutlu eden markalara Nivea, Avon, Marrakesh, Tanaçan, Fonex, Acar Grup ve Lila Kutu' ya çok teşekkür ederiz.



















İçinden aşk kokusu geçen bu mekanda Sevgili Serap' ın içtenliği ve daveti için çok teşekkür ederiz. Işığın enerjin daim olsun.




( www.seraptan.com )





Resimlerde Ateş böceğim yok, çünkü kendisi organizasyon başladığında arabasında uyudu ve bitince uyandı. Ayarlasan tutmaz...eee bu da benim o günkü şansım olsun.


Sevgiler, çiçekler ve kelebekler bizimle olsun.

Müge



8 Ekim 2013 Salı

BLOGGERLAR YAZA VEDA BULUŞMASI




Cumartesi günü İlknur' un Dünyası nın düzenlediği yaza veda buluşmasında bloggerlarla biraradaydık.  Balon Cafe de kahvaltı organizasyonu konseptinde bir etkinlikti. Sevgili İlknur misafirperverliğiyle mekanda ışıl ışıl parlayan enerji dolu gözleriyle bir kere daha iyiki gelmişim dedirtti. İlknur sayesinde yeni blogger arkadaşlarımızla tanıştık. Kahvaltı bahane sohbet şahane sanırım günün en iyi özetidir.


Kahvaltı sonrasında kahvemle birlikte Tarçın Pasta Evi' nin sahibesi
Fatma Samsa Yılmaz'ın bizim için yaptığı muffinler çok lezizdi. Tadı damağımda kaldı diyebilirim.

Kahvaltı bitiminde sevgili İlknur bizi tam manasıyla hediye yağmuruna boğdu:)
Etkinlikte hangi markalar yoktu ki?


Unilever den banyo ürünleri ve Knorr ürünlerinden oluşan hediye sepeti

Güzellik ve takı ürünlerinin internet adresi Kozmia ile tanıştık.










 
            Mervoşla ( Bal Yanağın Hikayesi) ne güzel çıkmışız ama çeken Sezen ( Bir Kadın Yazıyor )
 

Chine Glaze
Lila Kutu
Dore çorap
Pastel
Bioblaslar
Lila kutu
Yves Rocher'dan da hediyelerimiz vardı.Hydra Vegetal göz bakım kremi ve ruj
Revigen
Restorex
Nurigen
Bio Nem'den oluşan Biotalab ürünlerim...
Otacının hep denemek istediğim El&Tırnak bakım kremi
Apolena
Selpak
Adım Adım
Durance'dan gelen hediyelerim..
Bumerang not defteri

İlknurun dünyası bize bir de süprizi vardı.Aramızdan şanslı bir kişi 22''Lcd ve Hd Vestel tv kazanmaya hak kazanacaktı.

Çekiliş için isimlerimizi tepsiye yerleştirdik. Bal Yanağın Hikayesi Merve ve Bir Kadın Yazıyor Sezen' e bana çıkmayacağı kesin dedim. Şakalaştık. Çekiliş için Sezen'nin Duru meleği kağıdı seçip,verdi ve o anda ismim okundu...evet evet günün şanslı kişisi bendim:) işte kanıtı:) fotoğraftaki şaşkın ifadem ve şans meleklerim yanı başımda:)
                                                ŞANS MELEKLERİM YANIMDAYDI


Etkinlikte, yapımda ve yayında emeği geçen tüm markalara ve öncesinde pozitif enerjisiyle İlknur Balcının, bizler için Ankara' dan gelen Gülşen Doğan' ın emeğine yüreğine sağlık.

Etkinlikte kimler vardı hadi tık tık ;

gulshendogan.com
bademlebuduk.blogspot.com
istkazanbenkepce.blogspot.com
balyanaginhikayesi.com
ilknurundunyasi.com
1baba1anne.com
birkadinyaziyor.com
yarbanabireglencee.blogspot.com
kiriksemsiye.blogspot.com
biricitinyeri.blogspot.com
tarcinpastaevi.com
makyajlikareler.blogspot.com
sekermutfagimiz.blogspot.com
defnenil.blogspot.com

Yine görüşelim hep görüşelim emi :)))

Sevgiler

Müge

22 Eylül 2013 Pazar

"ŞİFA" GİR KANIMIZA





Sabahın üçü! Önce uzun uzadıya bir yazı yazdım. Sildim yine yazdım olmadı...uzunluğu başımı ağrıttı...şimdi silmek çok kolay. Tek tuşla..eskiden olsa, yak ya da yırt, çiz, paçavra yap, at çöpe...uğraşlıymış! İyi mi kötü mü bilemedim tabii.. Karmakarışık hareli bir çemberin içindeyim.
Nihayetinde yazdığım içime sinmedi! Kanım kaynamadı heyecanlanmadım...

Beri yandan, ev ahalisi olarak fena bir virüs kaptık. Günlerdir grip, ateş, anjin, halsizlik bitkinlik bizi esir aldı! hastane, eczane, ev bermuda üçgeni gibi şekil aldı. Dünyadan uzak yukarıya bağlı bir döneme girdim. Bildiğim, teoride pratikte uyguladığım hiçbirşey şifayı getirmedi. Öksürük, ateş, hapşuruk, aksırık üçlüsü titreşimleriyle yer yer ritmler oluşturdu ve bu süreç bu kuluçka evresi sakız gibi uzadı uzadı hala hiç utanmadan, usanmadan devam ediyor. Bugün 10. Gün oldu

Asıl canımı acıtan biricik Ateşimin, ateşli, ishalli, gripli hali. Dün akşam yatağında hiç kıpırdamadan halsiz koyu zeytin gözleriyle bana bakarken içimin telleri eridi! Deli bir vicdan azabı saplandı kalbime, sen misin "çok hareketli, hiç durmuyor bu çocuk" diyen. Herşey anlamını yitiriyor, gerçek üstü bir yerin dibine çekiliyor, bir kırıntı kadar ufalıyorum. Sonra ucu bucağı bilinmeyen bir girdaba girmiş, kendimle debeleniyorum. Nefesim daralmış, kulaklarım sağır, sözcüklerimi kaybediyorum. Çok soğukkanlı duruşumun içinde mevzu bahis Ateş olunca eriyorum. Bak şimdi sana sesleniyorum. Ateş! Benim gamzelim! Ateş böceğim! Can oğlum! Sen iyileş, hiç durma, koş, zıpla, yine tehlikeli aktiviteler yap, ben senin 7/24 peşindeki bekçinim, sana söz çok yoruldum demeyeceğim. İçimden de demeyeceğim. İçimdeki tüm serzenişlerimi yakarım, yıkarım yine de demem! Sana söz daha çok oyun oynarım...sana söz daha çok parka götürürüm...yeter ki sen ayağa kalk ve o gamzelerinle bana gülümse "atejjjj iyi" de! Ama böyle yarı baygın yüzüme bakma! Sana sarılırken yanakların yanaklarıma dokunurken o deli sıcaklığı olmasın teninin! Normale dönsün tez vakit! Sen iyileş, bu evdeki tüm oyuncak ve eşyaları camdan atmana müsade edeceğim! Hatta sana eşlik edeceğim, neşene daha çok ortak olacağım..su içerken yerleri ıslattın diye, içimden de homurdanmayacağım! Bak anne sözü veriyorum!




Şu an ateşine bakıyorum, sabah 4 hiç uyumadım! 38,5 a düşmüş. Daha da düşecek eminim! Yazarken ağladım ağladım, anneliğimi sorguladım, sanki seni ben hasta etmişim gibi...mükemmel annenin tarifi yok gerçekten, çünkü sonu yok! Ulaşılabilecek bir ölçütü de yok!

İyiki dilekler var, umut var, melekler var, dualar var!

İçimdeki sesim bugün yeni bir gün ve şifalı bir gün olacak diyor!
Şifa;
Beklenmedik anda da gelebilir,
Süreçten çıktığımızda,
Üzerinden zaman geçtiğinde veya
Unuttuğumuzda.
Sanırım derin nefeslerle eskiden olduğu gibi rahatlatmam lazım kendimi!
Nefes terapisi bu noktada tutunduğum tek dayanağım!

Evet hastalık bu karmaşık duygular etrafımda dönecek! kabul ediyor ve seviyorum
Ama herşey yeni günde su gibi yeniden başlayacak
Yenilik uğurumuz ışığımız olacak
Melekler bizi gülümseyerek uyandıracak!

Ve yine yeniden iyiki "UMUT" var! Ne kadar ilginçtir ki, zamanın içinde ilerlerken hayatı da içine çekiyor umut! O kadar güçlü ki! Sadece "bekleyiş" le tüm yollar birbirine kesişiyor.

Bekliyorum! Gelecek! Biliyorum!

Teşekkürler

Sevgiyle ışıkla

Müge

13 Eylül 2013 Cuma

ANNELER, ÇOCUKLAR VE EVHAM





Evhamlı bir anne miyim? Kaygılı bir anne miyim? Bu soruların cevabı hazır diye biliyordum. Evhamlı değilim bu çok net! Ama biraz kaygılarım varmış. Bunu birinin bir vesileyle bana hatırlatması gerekliymiş :)

Biz blogger anneler yine çok faydasını gördüğüm bir seminere katıldık.

9 Eylül 2013 tarihinde "Selpak" sponsorluğunda Prof. Dr. Bengi Semerci' nin sunumuyla "Anneler, Çocuklar ve Evham" konulu seminere davetliydik. Bengi Hanım yumuşak ve sürükleyici anlatım tarzıyla anneler ve çocukları (mız) için güzel noktalara değindi.

Dinlerken; eminim mekanda bulunan tüm anneler kendilerini gördüler yaşanmış örnekler içerisinde.

Kendim ve belki de siz annelere de ışık tutacağını düşündüğüm notlar aldım.
Umarım teoride kalmayıp, pratikte uygulayabiliriz:)


Hiç kimse mükemmel (anne) olmaya çalışmasın, çünkü mükemmelin tanımı yok. Aslında bu kilit cümleydi hayata dair. Sadece annelikle kalmayıp, genel olarak yaşamımızın içine katmalıyız.

Çocukları şımartan büyükanne ve büyükbabalar çocuk büyüyüp de baş edemeyince "Sen terbiye vermedin"derler

Bağımlılık ve bağlılık arasındaki farkı kontrol etmek ve kendimizi yatıştırmamız gerekiyor. 2 yıldır iş hayatından uzaklaşmam aslında beni bağımlı biri yapıyor! Işık oldu düşünceme diyebilirim. Fakat "3 yaşındaki bir çocuk artık bağımsızdır" dedi

Çocuklarımızın büyüdüğünü kabul edemiyoruz

Çocukların özgüven oluşumu için görevler verilmeli ve yapabilir imajını hissettirilmeli

Bu çocuk poposunu temizleyemez! Birşeyler becerebilmek için denemesine müsade edin. Şefkini kırmayın hemen bizim gibi temizlemelerini beklemeyin!
Çocukla ilgili hep endişemiz var yapamaz edemezler vs

Çocuk parklarında ilk düşen çocuk ağlamaz anneye bakar, büyük onu umursamazsa devam eder oyuna! Panik olup aman düştü vs. dersek çocuk korkudan ağlar! Anne kaygısı çocuğa geçmiştir

Annelik? Endişelenmek! Ama anneliğin asıl kısmı endişeyi onlara yansıtmamak. "Onların birey olmasını sağlamak"

Karnı aç olan bebek ya da çocuk yemek yer! Arkasından çatalla koşmaya gerek var mı? "Yok" :)

Beklentilerimizle yaptıklarımız birbirini tutmalı! Kaygı çocuk gelişimini etkileyen en olumsuz etken. Kaygıyla başetmeyi öğrenmeliyiz. Eğer başedemiyorsak destek almalıyız!

TUVALET ALIŞKANLIĞI
Artık sana uygun bez yok! En güzel başlangıç
Yaptın mı? Yapmadın mı? Yerine;
Hiç sorun yokmuş gibi? Kaka lafını söylemeyin! Kakayı dünyanın önemli olayı halinden çıkarın
Yemek sonrası eller yıkanıyor. Kaka yapacağı zaman 5 dk lazımlığa oturun, ok yapmıyorsa yokmuş deyin, önemsiz hale getirin kakayı!
Umursamayın! Yapınca kutlamayın! Normal davranın! Annenesi dedesi süper bak arayalım alkış vs demeyin!
Gelişimsel bir süreç olarak düşünelim
****************************************************************************

Yaptıklarını övgüyle dile getirmekte cimriyiz, yapmadıklarını bağırarak dile getiriyoruz başarı ve başarısızlık abartılmamalı

Çocuklar için cinsel eğitim verilmeli!

Desteklemek övgü değil, gaza getirmek değil "takdir etmek"

Anne ayrışamıyorsa, çocuk nasıl ayrışsın! "Altımıza kaçırdık. Yemeğimizi yemedik, karnemiz kötü geldi:) " vs çok yanlış çok

Sen neysen çocuğun da odur. Farklı bir sonuç bekleme, aynaya bakmayı iyi bil.

Ülkemizdeki sorunların çoğu sınır probleminden kaynaklanıyor.Çocuklarımıza sınırlarını koymayı öğretmek çok önemli

Hayatında en çok güven duyduğu kişi bu kadar kaygılanıyorsa, onun da kaygılanması normal, başka yolu yok



Selpağa misafirperverliği ve kusursuz organizasyonu için, Prof.Dr. Bengi Semerci' ye annelik yolumuza ışık tuttuğu için teşekkür ederim

Sevgiyle ışıkla

Müge

26 Ağustos 2013 Pazartesi

BİZİM İÇİN "HİPP HOP"





Ateş doğduğundan bu yana sadece organik beslendi. Sosyal hayatın içinde B planım oldu #Hipp ürünleri diyebilirim. Özellikle meyve çeşidinin az olduğu kış aylarında olmazsa olmazımdı. Şimdilerde ise "Anneler" olarak #fikirdenk, #fikirdenklerdeniyor projesi içerisinde, #HippTurkiye nin katkılarıyla minik pratik ambalajlı meyve püreleriyle tanıştık.

Pratik ambalajlı yeni ürünü Ateş kaşıkla yemeye alışık olduğu için "hüpletemedi". Biz de "cam" kaseye döktük ve bu şekilde tüketmesini sağladık. Tadını çok beğendi. "Daha hipp hop hipp hop " diyerek yeniden yemek istedi. Yeni ürün ambalajı pratik olabilir fakat aynı zamanda sağlığa da uygun olmalı. Ateş 2 yaşında ve her ürünü süt de dahil olmak üzere, cam şişe ya da kavanozlarda aldım. Yine böyle devam etmesi bana göre daha uygun. Tat olarak, kesinlikle mükemmel . Çeşit arttırımı olarak ise nacizane tavsiyem; "kırmızı meyvelerden oluşan bir sentez" bebekler için eminim çok faydalı olacak. Kırmızı meyvelerin yararları malum tüm anneler biliyor.

O zaman tık tık
http://www.hipp.com.tr adresinden ürünlerin hikayelerini okuyabilirsiniz

Bebek kulübüne de üye olabilirsiniz
http://www.hipp.com.tr/index.php?id=34

Ürünlerle ilgili tüm değerlendirmeler bu sayfada yer almaktadır.
http://www.fikirdenk.com/urun-detay/hipp-organik-armutlu-elmali-muzlu-meyve-puresi/2950


O vakit tüm bebeklere Hipp hoplu günler diyelim Ateşce:)

Önemli Not: Hipp kavanoz meyve pürelerini ilk defa Ateş 1 yaşına girdikten sonra, sadece kış aylarında B planı olarak kullandım. Bunun dışında sadece bahçe meyvelerinden ev yapımı formatlarda hazırlanarak tüketmesini sağladım.

Sevgiler

Müge

19 Ağustos 2013 Pazartesi

ATEŞ BÖCEĞİM 2 YAŞINDA







Önce uyandım baktım daha gecenin "2" si
Sonra hemen uyudum
Tekrar uyandım
Bugün "2" defa uyandım
Hem de sabahın en horozlu saatinde -sıfır altı sıfır "2"-
Otuz "2" yıllık ömrümü böldüm "2"ye
Ateş' den sonra ve önce diye
"2" gözümü aralarken dünyaya
Hızlıca zıpladım "2" yastıklı yatağımızdan
"2" odalı evimize
"2" terliğim başucumda beni bekler
Sağlam "2" kolum bacağım hazırolda
Uzaktan alevli bir ses tam "2" defa "annem gey buaya" annem gey buaya" der
Bunu duyan "2" kulağımı da alıp, adımlarıma takıldım
Yerde duran "2" oyuncak arabanın üzerinden atladım
tam "2" adım sonra günaydın dansına başladık
Elinde duran "2" emziğe beklemesini söyledi
Anneye "2" öpücük kondurdu
"2" kitap getirdi "oku annem oku" dedi
bir değil tam "2" defa eridim bunları duyarken
Kitaplar biterken "2" gözü takıldı
"2" ayakkabısının rengi mamiymiş 1-2 imiş, "meraba mami ayabik" nayilsin? derken Ateş
"2" çok sesli kahkaha attım
Bugün ondokuz ağustos "2" binonüç
Bugün günlerden "2"
Ateş böceğimin kalbime konmasının tam "2." Yılı
Hem bedenimi hem hayatımı yenilediğim "2." Yıl
"Anneyim ben!" in "2." Kutlu yılı
Evet! Anneyim ben
Her " doğuş" gününü dün gibi hatırlayacağım
Yıllar hayatla akıp giderken, ben her ondokuz ağustos da anı küplerimden üst üste kule dikeceğim
Ağlamaklı gözlerim anlatacak duyduğum aşkı
Sonra sesim duyulacak...
bedenimden, ellerim kollarım sarmaş dolaş olacak oğluma!
Anneyim ben!
Herkeresinde kalbine yüreğine dokunacağım oğlumun!
Aramızdaki ışık her yıl "2" kat artacak
Gün gelecek dert ortağım olacak!
Büyüyecek ben "2." Çocukluğuma dönerken
Dedim ya! Günlerden "2" bugün
Tüm dünyanın "2"li mesajları serili yanımda
"2." kez doğmuşum gibi
Tazelenmiş, yeşermişim gibi
Binlerce iyikiler şükürler dökülüyor dilimden!
Anneyim ben!
Dualarla meleklerle örterim geceleri üzerini
Nefesini dinlerim en az 2 defa
Kelimelerini anlar, tercüman olurum eşe dosta
Kokusu parfümüm olur, ateş kokarım buram buram
Dedim ya! "Anneyim ben! " in "2." Yılı
Çünkü anneysen aynı cümleyi
"2" defa tekrarlarsın, bilen bilir
"En iyisini ben bilirim! in " 2." Yılı
"Kontrolü bendedir! " in "2." Yılı
Dönüşümün "2." Yılı
Bu cümleleri yazarken;
2 damla sevinç gözyaşım
Çilekli damarlarımdaki taze kanım
İçimdeki sesim

Melodim
Sonra bir dolu dünyam oldun
Daha çok yaşamam için
Sebeb- i varlığım
"Ateş böceğim"
Nice ışıklı "2"ler olsun ömründe!
Yollarında şans meleklerin daim olsun!
"Annem" diyen sesin can olsun bana!

"İyiki doğdun"
"İyiki doğdun"

"Annen"

13 Ağustos 2013 Salı

"2 YAŞ SENDROMU" O DA NE?





Akşam saatlerinde havanın aydınlık olması...güneşin kızıla boyanması ve evde tatlı tatlı telaşlarla ayak seslerimi dinlemek... sakız gibi uzadıkça uzayan büyüme atakları...içimdeki çocuğu canlı tutmak...empati kurma yetisini daima hali hazırda bulundurmak. Ateşle bazı bazı süregelen işbirliğimizin üzerinde yer yer bulutların gezinmesi...kendimce bu hasılı, kaotik, duyusal travmanın ortasında kalakalmak! 2 yaş sendromuymuş o da ne? yok yok o kadar da vahim değil durum. :)

Şu an paylaştıklarım akıntıya doğru özgürce sansürsüzce, photoshopsuz:) içimden hızlıca dökülenlerdir. Dilimde bir melodi Teoman' dan....günler "hayat" la geçiyor. Hem de tıka basa doluyor... Bana kesinlikle 24 saat yetmiyor arkadaş! Gün' e "Ne olur biraz daha kalamaz mısın?" diye sorarken, bir miktar da homurdanırken, "yarın" a çoktan uyanıyorum. Sabah olmuş meğer. Hem de sabahın tam olarak 6sıymış. "Hani benim gençliğim nerde anne" diyor içsesim. Camın önüne yastık kulelerinden bir köşe yapıyoruz, orası minik bir cumhuriyet. Sadece Ateş' e ait. Sadece "O" oturabilir. O' na özel. Elleme, ilişme, dokunma, "menim o menim o" mekanı da diyebiliriz. Koltuğun üzerine dinazorunu da koyar ve dedeyi beklemeye koyulur. " dino dede geldek" diye diye dede gelene kadar anlatır durur. Arada annesine ilginç pozlar verir. Annesi gibi foto çektirmeyi seven bir erkek çocuk yetiştirmenin derin hazzını yaşamak paha biçilemez. Saatler ilerledikçe eğer o gün evdeysek koltukların entepe kısmına çıkıp kendini oturduğumuz yere atması, yüreğin geçici bir süre yerinden çıkıp, kendini aynı yere monte etmesi. ağlayarak istek bildirmeler, önümüze gelene bir tekme nidalı kendince "oyunlar" bizim açımızdan hastanelerdeki acil servis vakalarından farksız sonuçlar( dudak patlatma. kaş şişirme, burun travması vb:) doğurması da bu sürecin sanırım olmazsa olmazları. Dilimde şarkılar melodiler ama en çok sabırlar...bu "terrible two" değil yani korkunç değil! biraz abartılmış olduğu kanısındayım...geçecek geçecek diyerek kendimi rahatlatmalar:) derken; zaten sinirlerimi çoktan aldırmıştım. bu sayede rahat ilerliyoruz. Dış mihraklara kulaklarım genelde kapalıdır. Özellikle çocuk yetiştirme ve bu güzel hamuru yoğurma tarzımla ilgili. Okuduğum kitaplar ve annelik içgüdülerimle bunu kolaylıkla alt ederim çok şükür. Gerekirse bu süreci ters yönde etkileyebileceğini düşündüğüm kimseyle de görüşmem. Anneysen "sabır" başucunda, omuzlarında, cebinde yani en kolay ulaşılabileceğin yerde duracak ve sen ihtiyaç duyduğun anda ona sarılacaksın. Anneliğimin başlangıç seviyesinde bunlardan bir haberdim . Bu denli bir dönüşüme hazır mıydım bilemiyordum.Kaçınılmaz olandan da kaçamazdım:) Ve şimdi, 2 yıldır, içimde bir dönüşümle gündüz gece, 7/24, tam mesai, durmaksızın, dinlenmeksizin ucu bucağı gözükmeyen bir yolda ilerliyorum. Giderek aydınlanacağını sandığım bu yol, tam aksine ilerledikçe daha bulanık, daha sisli ve puslu bir şekilde önümde uzanıyor. Zihnim bir yıl öncesine göre daha karışık...zeki bir kadından ziyade aptal bir kadın gibi oluyorum bazen. Bir işi yaparken bitirmeden başka bir mekanda buluyorum kendimi. Ellerimi yıkamak için banyoya girdiğimde; lavoboları fırça ile temizlerken buluyorum kendimi. Buzdolabından birşey almak için salondan yola çıkarken, mutfağa vardığımda yani toplamda 15 adım bile olmayan bir mesafe...dolabın kapağını açıp anlamsızca bakıyorum, değil ne aradığımı, orada bulunduğumu bile unutuyorum! genelde Ateş uyuduktan sonra bu halde oluyorum.
Evettt bu durumla tümden başedebilirdim belki, ya da -kol kırılır yen içinde kalır- misali kendime saklarım, bu kaybolmuşluğumu. Lakin bir süredir farkettiğim haleli hallerim beni epeyce endişelendiriyor. Bir de nerede kiminle olursam olayım annelik içgüdüsü delirmesinden mi, helikopterlikten mi, algıda seçicilikten mi, gözüm daima ateşin üzerinde 2 göz olmasa da tek göz sabit asılı kalıyor. Kim ne anlatırsa anlatsın %100 dinlediğimi söyleyemem. Onlar birden diğer sesler kategorisine girmesiyle derinliğe gömülüyor. Çünkü o sırada ya hızlı koşuyor, ya bana sesleniyor ya da eskaza tehlikeli aktiviteler yapabiliyor. Endişelendiğim durumları kısa sürede zihnimden çıkartabiliyorum. Neye endişelendiğim uçup gidiyor gibi. Beri yandan şükrettiğim zenginlikler için farkındalığıma sarılıyorum. En önemlisi yemek ve uyku düzeni değil midir? Biz de mükemmel derecede ilerliyor. Uyku eğitimi 14 aylıkken vermiştim. Yatağına yatırıyorum ve uzaklaşıyorum...uyuyor kendi kendine. Yemek yemesi ise; bildiğin iştahlı bir çocuk. Daha ne istiyorum değil mi? :)))



Şimdi ufak havuzun içinde mini kovadan diğerine su aktarıyoruz...toplarla coşuyoruz...küçücük parmakları dünyayı selamlıyor herkeresinde...yüzündeki sevinç, hasılı heyecanlar hem benim hem böceğimin yüreğine de su serpiyor..."su" sakinlik, dinginlik getiriyor halli halli hallerimize:)
O vakit; 2 yaş sendromu mu? o da ne:)))) ama yine de bence büyüme atağı, kendini keşfetme diyelim:) konuyla ilgili okuduğum kitaplardan ve içgüdülerimden uygulamalar;

- Fırlattığı oyuncağı ona geri vermiyorum. Başka bir oyuna geçişini sağlıyorum. Eğer isterse, ısrar ederse, diğer oyuncakla konuşuyorum, hemen oyuna katılıyor.

- Bana vurmaya başladığında, bu davranışın doğru bir davranış olmadığını ve "anne bundan hoşlanmıyor" diyorum. Kucağımdaysa indiriyorum. Bir süre sonra gelip öpüyor annem diyor:)

- Ağlayarak birşeyler istediğinde; yapmıyorum. Dikkatini bir şekilde başka yöne çeviriyorum , eğer kanmıyorsa; "ağlaman bitince lütfen yanıma gel aşkım" diyorum sakin, yumuşak bir ses tonuyla. Sustuğu daha doğrusu sakinleştiği zaman, istediğini veriyorum

- Başarısız kaldığını hissettiğinde çıldırıyor...ağlıyor, krize giriyor...bu yetersizlik hissini ortadan kaldırmak için. Karşısında sakar, dikkatsiz, zor anlayan biri oluyorum. Düşüyorum, başaramıyorum, yardım istiyorum ki bunu kendi içinde alt edebilsin.

- Banyo ise; bütünüyle doğal sakinleştirici

- Küçük adamım tam bir görev adamı, sofrayı hazırlamak, yerleri silmek, toz almak... biraz homurdandığında hemen bir aktivite yaratıyorum...kendini çok değerli hissediyor

- Özellikle dışarı daha çok çıkıyoruz ki, enerjisini boşaltma ve sosyalleşme imkanı bulabilsin. Park da doğal sakinleştirici görevinde :)

- Geçen gün kitapçıdayız, yere oturdu beyaz pantalonuyla, dinazorları dizdi öyle mutlu ki, konuşuyor gülüyor, izledim onu, özgür bıraktım...sonra hemen bir görev ve yardım istedim..."rafa koyamıyorum dinazorları, hadi bana yardım et çok ağırlar" dedim ve bu oyundan başka bir konuya geçtik. ona kitap seçim hakkı tanıyorum, bayılıyor..ama orada "oturamayız, üstün kirlendi ya da bak bize kızacaklar" desem onunla kendim arasına minik çapta savaş açmış olacaktım, belki kendini yerlere atacak ve bir şekilde oynamak istediğini söyleyecekti...kısaca biz de bu yöntem çok işe yarıyor.




İşin özünde anne sakinliği yatıyor. Tanıyanlar bilir nasıl sakin biri olduğumu. En büyük kaynak bu. Çocuğumun her olumsuz davranışını da görmüyorum. Onunla iktidar savaşına girmiyorum. Kaldı ki her yeni günde Ateş' den bir dünya dolusu farkındalık öğreniyorum.

Bu bizim şimdilik 2 yaş hikayemiz. En mühimi rahatız...arada hepimiz çıldırmıyormuyuz?

Sevgiyle ışıkla

Müge

26 Temmuz 2013 Cuma

İLETKEN RUH HALLERİ - ANNELİK VOLUME 3





Aniden evden çıktım. Kapıyı büyük bir arzuyla çektim. Ne için mi? Kendimle kalabilmek için! Kendime kaçmak için! Hızlı adım yürümeyi özlemişim, sanki telaş telaş, kırık parmağıma dikkat ederek...arkamdan biri geliyormuş beni kovalarmışcasına...yaka paça misali...tamam teşbiğin de bir sınırı var elbette...kaçmak da bir tercih:) özgürlük buymuş diye düşünerek adımlarımı sayarak, sitenin bahçesinden çıktım, arkamda kuş seslerini bıraktım. Öyle güzel sohbet halindeler ki...çiçek kokusu, böcek kokusu, bulut kokusu, güneş kokusu, karınca yuvası, köpek gezdiricisi derken bunlar iyi geldi...arabaya bindim. Resmen kaçmıştım! İnsan hiç oğlundan kaçar mı yahu:) yok yok bu öyle birşey değil! Bu hissettiğim minik bir anne hüznü olsa gerek...yolda bebek arabalı anne çocuk ekiplerine rastladım...tam "keşke" demek üzereyken; iç sesim "Müge iyice saçmaladın" dedi! O anda hızımı arttırdım, müziği açtım! Ortaçgil, Teoman derken kendimden geçmişim..

Kendimi kitapçıda buluverdim. Uzun uzun derince nefesler alarak, kitapları inceledim. Birinden diğerine kondum. Kuşlar gibiydim, öyle hafifledim ki! Klasiklerden başladım, sonra yine çocuk gelişimiyle son buldu. Eee hani çocukla ilgili birşey okumayacaktım...kabul ediyorum bütün yollar Ateşe çıkıyor ama bu kadar da olmamalı! Hani ben yani hani Müge:) diye diye sızlanırken, bugün başka birşey farkettim. Bahanelerimin sonunun olmadığını... bahaneler bitmez. Bahanelerimin arkasına bir yuva kurmuşum, yürüyorum gündüz gece avareliğimle! Daha az değer verir oldum kendime! Oysa hep söylerim zaman çok kısa...kendime çok daha iyi bakmalıyım, eskisinden daha fazla! Hem bedenimi, hem zihnimi itinayla pamukların üzerinde beslemeliyim! Düşündüğümü ivedi bir şekilde uygulamam artık şart oldu! Kendime gelmek adına, delirmemek adına! Nice örneklere sahibim konuyla ilgili...anlatsam masalsı bir roman malzemesi çıkar:) offff herkes böyle hissediyor mu gerçekten ilk çocukta? Bana mı özel bir durum? Neyse

Dün yeni bir kitap aldım Ateş' e. Adı "Benim! Hayır. Benim" . Okurken düşündüm ki ben de öyleyim! Bir cumhuriyet kurmuşum sanki evde! Ateş benim, benim o! Paylaşmam mümkün değil gibi:) Kurallarım benim, evet benim kurallarım, benim hakimiyetim benim benim benim! Eli kolu bacağı her bir yanı benim! Ben yaptırırım, durun siz kontrol bende! Ben doğurdum! Ben taşıdım! Böyle söylenmez. Ateş' e bu şekilde söyleyin! Aman bebek psikolojisi çok mühim. Ben okudum, biliyorum. belki de ben bu şekilde yetiştirilmedim diye, belki de değil...aslında tam anlamıyla bundan ötürü...benim çocukluğumda psikolojik beslenme yerine, beden beslenmesi ve temel bakım ihtiyaçlarını karşılamak daha ön plandaydı! Özgüvenimi de bu sayede sonradan kazananlardanım. Çünkü her işimi mutlaka yapan birileri olurdu. Ateş böceğimi de bu bağlamda ciddi bir koruma kalkanımın içine aldım....Ben ben ben benim o!

Ne olacak bu işin sonu! Şimdi onca yazının altına ben çözeceğim yazsam komik olacak ama gerçekten de öyle olacak. Yazarken kafamın sağ ve sol yanında baloncuklar oluştu birden.

Biraz daha programlı ilerleyeceğim. Kontrol yine ben de olacak
Şikayet etmeyeceğim! Çünkü hepsi benim kişisel tercihim
Kendime zaman ayıracağım gibi Barışla bana da özel zamanlar ayıracağım.
Gerginsem, susarak nefes terapisi yapacağım
Yaşamak istediğim hiçbir şeyi ertelemeyeceğim
Daha sağlıklı besleneceğim( dahası nasıl olacak ama daha daha daha çok :)
Bahanelere sığınmayacağım.
Sonuçta kendime ulaşacağım ve kendimden kaçmayacağım
Kendi kimliğimi koruyacağıma söz veriyorum
Bu sayede ölene kadar annelik rütbesini bana bahşedene şükürle uykuya geçebilirim.

Şimdilik sevgiyle ışıkla

Müge


18 Temmuz 2013 Perşembe

PRENSES VE GEÇİMSİZ KÜLKEDİSİ






Çok alıştım güne erkenden başlamaya. Sabah 06:30 bizdeki mesainin başlangıcı. Minik eller havaya kalkmış "mugi anne kucak" diyor. İşte tam o noktada aslında prensesken külkediliğine geçiş sertifikamı kucaklıyorum:) ama daha nicesi de, yarım yarım konuşmaya çalışan oğluma büyük bir hayranlıkla aşkla bağlılığım!

Herşeye herkese rağmen! Bu iyikiler kısa sürüyor nedense

Geçimsizim son günlerde, en çok da kendimle!



Sürekli -kırık parmağımın psikolojik etkisiyle diyelim- halimden şikayet eder oldum. Kitap okuyamıyorum, sinemaya gidemedim, kendime zaman yaratamıyorum, aman Ateş düşmesin, yani helikopter anne kadar değilim, biraz da sen ilgilen Barış, benim de bir canım var! ben de insanım Barış! biraz empati kur Barış...aslında ne için bu mücadele! ne yaparsam kendim için! dinlenmek resmen bir lüks oldu gibi gibi derken... bu durumlardan da en çok nasibini alan eşim Barış:) Ateş uyududuğunda ise, temel yaşam yakıtından yoksun, sonsuz bir uyuşukluğa gömülmüş hissediyorum! şikayetlerin sonu yok anlayacağınız:) Aslında böyle değildim. Olumsuzluklarda bile şükreden, farkındalıklarla yaşayan ben değilmişim gibi, içime benden habersiz başka biri yerleşmiş ya da paraşütle sanki bilinmedik bir dünyaya indirilmişim gibi! Yabancılaştım bu aleme! Tahammül sınırlarım öyle düşmüş ki, bundan Ateş' imin etkilenmesinden çok korkuyorum! Bazı zamanlar ise, yürüyen her şeyin bana doğru hareket ettiğini sanıp, sinirleniyorum. Eskiden sabahları uyanmak ayrı bir neşelik hissi, melodik bir umut ışığıydı, ama şimdi tam tersi, oflara poflara bağlamalar, keşke sevmeyen dilimden dökülen milyonlarca keşke, kelime hazinemi bloke etmiş durumda. Arada hepimize olur, gelgitler, inişler çıkışlar ama bu sefer bende uzun sürdü. Neredeyse 1 ay oldu. Bu arada iş hayatıma bu kadar uzun süre ara verişim de büyük etken! Yine yeniden her zaman olduğu gibi bu bilinmezlikten yazarak sıyrılmak ve baş etmekten başka çarem kalmadı. Her dibe düşüşümde, mutluluk hallerim gözümde canlanır. En mutlu anlarım film şeridi gibi akar. Çocukluğum değil de, daha bilinçliyken kendi kendimi mutlu etmeyi öğrendim ben! En çok da 20 yasindayken, doktorluğu bilmeyen birinin lösemi teshisi kondurmasiyla yasama gucumu kesfettim. Metanetli nasıl olunurmuş 6 saat süren yolculuk esnasında anlamış bulundum...belki de son zamanlarım ve hatıra kalsın diye hayatla dalga geçtim ve kendimce müziği açıp, kamerayla belgesel çekimi yaptım:) kendimin ücra köşelerindeki odalarına ulaşmıştım. Kaybedecek de hiçbirşeyim yoktu. Sonra yanlış teşhis konulduğunu öğrendiğimde kendime bir söz verdim. Tazelenmiştim ve her bir parçam yenilenmişti. Zaman kısaydı ve nefes aldığımız sürece umudumuz sonsuzdu. Yıllar var, sözümden tam anlamıyla dönmedim... hiçbir kimse ve hiçbir durum beni bu denli dibe vuramazdı... O zaman neden duruyorum:)

Oysa ne çok neden var mutlu olmak için. Oysa ne çok artılar var hayatımda. Mesela şu an, babasından yazlık nedeniyle uzağız ve bunu fırsat bilerek, yanıma aldığım ateşim böceğimin uyurken minik ayaklarını ve yanaklarını öpmek, nefes alışını izlemek mutlu olmaya yetmez mi?


Yan odada uyuyan 87 yaşındaki anneannemin hayatta olması, hala dinç olup, tüm gençlere taş çıkarması ve bizimle bu ortamı paylaşması, güzel eski istanbul yemekleri pişirmesi, mutlu olmaya yetmez mi?






Kalabalık bir aile olmak, annemle canım yiğenimin, Duru meleğimin koyun koyuna uyumaları, burada bize renk katmaları mutlu olmaya yetmez mi?





Güzel çiçeklerin var ise, sen hala onlarla konuşabiliyorsan, o zaman umut var demek ki! Mutlu olmaya yetmez mi?


10 dk bile olsa bir nefes molası verebiliyorsan, mutlu olmaya yetmez mi?




Saglam durmanin tek sarti saglikli ayaklar ise ve bunlara sahipsen, mutlu olmaya yetmez mi?




Eğer merhametin, vicdanın çok canlıysa, bahçene yerleşmiş olan minik yavrularıyla, anne kediyi beslediğin her andan büyük haz duyuyorsan, mutlu olmaya yetmez mi? Yeşil gözlü güzel kedinin sabahları kapıda bekleyip, kendini hatırlatmasına bayılıyorum




Ateşin kurduğu her cümlede ayaklarım yerden kesiliyorsa, mutlu olmaya yetmez mi? "Annem" dediğinde bulunduğum yerde eridiğimi hissediyorum. Birşey isterken "lüdennn annem" diyor:) hiçbir cümlesini hiçbir ilkini kaçırmamam büyük mucize işte!

Mis gibi çilek reçeli kokan evden ayrılıyorum ve şezlonga uzanıp, 10 dk için gün ışığıyla aydınlanmayı seçiyorum

Evetttt daha iyiyim:)

O zaman daima sevgiyle, ışıkla

Müge

- Posted using BlogPress from my iPhone