29 Nisan 2013 Pazartesi

DÜŞÜMDE BİR ANNE VARDI...





Dün gece eski resimleri karıştırırken, gözümün önüne film şeridi gibi hamileliğim, Ateş' in baby shower partisi ve doğum anlarına kısa bir yolculuk yaptım. Sabaha karşı 01:00 sularında hala fotoğraflardan yarı açık, kapanmak üzere olan gözlerimi bir türlü alamadım. Resimler, müzik, kokular birden bana yazı yazmam gerektiği hissini veriyor. Kafamın üzerindeki baloncuk birden süslü süslü kelimelerle dolup taşıyor



Ateş' e ilk hamile kaldığımı öğrendiğim gün, içimde bir erkek var demiştim. Günler geçtikçe içimde büyüyen, yaşamını sağlayan, beslenmeyi öğrenen oğlumu kalbimde büyütmeye başladım. Öyle büyüdü ki, kalbime sığmaz oldu şimdilerde. Hamileliğim boyunca ve öncesinde "Yoga" ve "Meditasyon" yaptım. Her gün hemen hemen 4-5km. yürüdüm, yüzdüm. Kulaklarımı negatif görüşlere tıkadım. Duyduğum sesler pozitif cümleler, ağırlıklı ağaçların hışırtısı, kuş sesleri ve rüzgarın peşimden koştuğu ışıltılı anlardan ibaretti. Evet bu dünyada zordu belki de fakat istedim, gönülden arzuladım, bir kere kafama koydum, kim bana engel olabilirdi? Kim beni benden baska üzebilirdi bu hayatta? Oldu, basardim. İç huzurumla icimde besledim Ates böceğimi. Doğmadan ona guzel olumlamalar yaptim, deliler gibi konustum, dilime takılan, geçmek bilmeyen bir melodiyi ona hissettirdim. Sağlık, beslenme, huzurlu uyku, ozguven olumlamaları ile dört bir yanını kuşattım. Aksini düşünmedim bile. Ana rahmine düştüğü anda bebek tüm duyguları hissedermiş meğer, "aman" dedim. Sabır sabır güç ver bana! Çok şükür, bin şükür sebebim oluverdi birden.



Yoga hocamla her ders sonrası acaba normal doğum yapabilir miyim? Derdim. İlk başlarda umutsuz olsamda kısa sürede normal, doğal yollarla doğum yapma fikri ben de bir saplantı haline geldi. "Ya olacak ya olacak arkadaş" dedim içten içe. Çok şükür ki Yoga Academy Bahçeşehir kurucusu Şerife Kaçar hocam, tabii ki doktorum (Amerikan Hastanesi ) Senai Aksoy' un son derece rahat tavırları beni normal doğuma su gibi sürükledi. Her yeni güne bu istekle uyandım. Öyle rahattım ki. Çektiğim düşünce gücünü yaşıyordum. Eğer bunun adı secret ise ok olabilir:) bu bir gerçek. Evde suyum geldi, hastaneye gidene kadar devam etti. Suyum azaldı, bebek kanalda degil, suni sancı alıyorum, kalp atışları ara sıra yavaşlıyor, yan yatıyorum, normale dönüyor, sonra yine aynı durum, doktorum saat başı geliyor, acaba sezeryan mı deniliyor. İç sesim hayır diyor, azimliyiz, oğlum bana yardım edecek, biliyorum. Klasik müzik dinlerken sancılarım epidural e kadar artıyor, kasılmalar çok şiddetli, aklımda tek melodi normal doğum yapacağım. Bu da oluyor. İstedim hem de gönülden, aksini düşünmedim bile yine yeniden bin şükür.

Sırada emzirme dönemi. Bu süt yapar, bunu ye, çok ye sütün çok olur vs....kulaklarımı tıkadım. Yine inandığım mücadeleye başladım. Önce süt kanallarını açan, sütü arttıran yogada bir nefes tekniğini öğretmişti hocam. Hergün 3 defa düzenli olarak yaptım. Su içtim ve medine hurması yedim bu kadar. 13 ay emzirdim hatta süt anne oldum. Sonunda Ateş istemedi ve kolayca bitirdik o süreci, 24 ay emziren de var, 22 ay da ama bir fark var; biz de Ateş o kadar istedi, saygım sonsuz diyelim:)

Katı gıdaya geçtiğimiz de , çok şükür bir çok tadı geri çevirmedi. Yine olumlamalarla yemeklerini hazırladım. Kimi zaman 2 kaşık alıp bıraktı, kimi zaman 1 dolu kase yemek bitirdi. Üzülmedim, sadece empati kurdum hayata yeni gelmiş bir bebek için sadece empatiydi yapmaya çalıştım. Kendimce başardım.

Aynı inançla yaza doğru eğer Ateş hazırsa, tuvalet eğitimine başlayacağız. Bu da hepsi gibi iyi gececek. Olumlamalara şimdiden başladım :)

Kalbime sığmayan Ateş çok mutlu, çünkü annesi "kendine sıkıntılar içinde bile mutlu olmayı öğretmişti" bütün isteğim sadece bu zemini hazırlamaktı. Gerisi sadece koca bir boşluktu! Gül düşünüp, gülistanlıktı!

Melekler daima evlatlarımızla olsun!

Sevgiyle, ışıkla

Müge

17 Nisan 2013 Çarşamba

ÖZÜR DİLERİM ATEŞ






Anne oldum olalı aynı anda, o kadar fazla yaşantı ve kimliğe büründüm ki, şaşırmamak elde değil. Bölünen her bir parçamdan yeni benler yaratıyorum adeta. Hızlıca akıyorum, gidiyorum gunduz gece avareliğimle...yol aldım acemice! ama bazen iste bazen;

Kontrolden ciktigim...bağlarımın çözüldüğü anlar olmuyor değil...bu belki de bir özür yazısı, belki de vicdan merhemi, bilemiyorum..ama kesinlikle yazmalıyım. Eğer yazmazsam çıldırabilirim. Yazmazsam yüreğime su serpemem. Evdeyiz ateşle yanlızız . 20 aylık oldu neredeyse ve haliyle; meraklı, ateşli, heyecanlı. Oyun oynuyoruz ama oyun isteğinin bir sonu yok. Bedenim dayansa da, psikolojik olarak dur sinyalleri taşıyorum. Ateş şu an herbirşeyi atmayı çok seviyor ve hal böyle olunca bir sevinç nidası olarak, ne varsa fırlatıyor havalandırarak. Yaklaşık saat tutmadım ama uzun soluklu oynadık, oynadık, dık dık derken ateş telefonumu fırlattı, ama bunu daha önce de yapmıştı. Müge !!!! Kahretsindi, ortalığa koymaydı, suç bendeydi, O sadece henüz küçücük oyunbaz bir ateş böceğimdi. O anda geçici bir süre kapsama alanı dışına çıktım. Ateş' e ses tonumu biraz yükselterek "ama yeter artık" dedim. Saniyeler içinde dudaklarını büktü, titretti ve gözlerinden 1 damla yaş süzüldü. Ama ağlamadı, ağlasaydı ne bileyim, ağlasaydı içime bu denli derin bir yara açmaz mıydı? Korktu sanki... Offf çok mu üzüldü ? Etkilendi mi ? Bu satırları yazarken, burnumun direğinin nasıl sızladığını anlatamam. Ateş salonda ve ben salondaki aynada kendime bakıyorum, Ateş yanıma yaklaştı, gideceği tek sığınak bendim... ya benim...benim bu aynadan sonra bakacağım sadece onun yüzüydü! Aynaya bakarken, bildiğim tüm doğruların, okuduğum kitapların, izlediğim programların değerlerine, ederlerine ne olmuştu ?öfkeli yüzüme bakarken korktum kendimden, engel olamadım gözümdeki sicim sicim akıntıya...çok kızdım kendime...Ateş' e baktım yanıma yaklaştı "annem" dedi...dayanamadım, tutamadım kendimi, sarıldım sıkı sıkı, bu utançla yüzüm aynaya bakıyordu, hüngür şakırdım. Yutkunamadım. Nefesim kesildi, sarılırken sadece onun sıcaklığı bana merhem olabilirdi. Gözlerimdeki yaşı hemen sildim, aynaya baktım "Müge sen ne yapıyorsun ? " dedi gözlerim. Ateş elimi tuttu beni odasındaki filine bindirdi.. Anlar mı bilmiyorum ama duygularımı anlar, sözcüklerimi anlamasa bile dedim içten içe, usulca, iç sesime. Bunun telafisi yok, hissettirdim bir kere, yaşattım bu kareyi Ona!

Yaklaştım usulca, yumuşak kadifemsi bir ses tonumla "Ateş çok özür dilerim, bebek olamadım ama anneler de hata yapar" dedim. "Seni çok seviyorum " dedim. Yüzüme baktı " anne bitti" dedi hem de vücut diliyle de ifade etti :)))) "ne bitti " dedim, salona götürdü beni çadırına ve oyuna kaldığımız yerden devam ettik...annelik daima iç sızısı...içimdeki alevleri bir süre söndüremedim. Biraz nefes terapisi, biraz imdat çağrısı, şükürler derken hala aynaya bakarken aklıma geliyor. Gözlerim buğulanıyor, içime düştüğü günden beri, yaram kanıyor, kalbim acıyor...istem dışı, refleks gibi.
Sonra " herşeyi atma" konusu ile ilgili nasıl davranmam gerektiğinin bilgisini aldım. Bin şükür ki, çok şey öğrendim, büyük ders aldım. Söz verdim bir dahası olmayacak diye!!!!


Özür dilerim Ateş böceğim :(

Müge


- Posted using BlogPress from my iPad

8 Nisan 2013 Pazartesi

ANNEYSEN' İN DÜZENLEDİĞİ "İLK YILLARIN HİKAYESİ " İÇİN TOPLANDIK




Öncelikle anneysen ekibine cok tesekkur ediyorum, bu guzel aydinlatici ve eglenceli etkinlige davet ettikleri icin.

Etkinligin ana temasi ilk yillarin hikayesiydi. Bununla ilgili toplantı yapıldı sonra da tüm katılımcı anneler olarak; EKS Mutfak Akademisinde şeflerle yemek pişirdik



















Toplantı boyunca adını daha önce sıkça duyduğum Prof. Dr. Benal Büyükgebiz, esnek, son derece açık yürekli tavrıyla bizleri gerçekten ciddi bir şekilde aydınlattı. Sayesinde doğru bildiğimiz yanlışları gördük sunumunda. Sizler icin aldigim kisa notlar;

Yaşamın ilk yılı çok önemli , yani cocuklarin hayatlarindaki ilk 1000 gunun onemini biliyor muyuz?

Sevginiz önemli ama en önemli stressizce çocuğa yaklaşmak, sükunet kesin çözüm
bebek demeyin anlamaz demeyin . "3 aylık bebeğin annesine küstüğünü biliyorum" dedi.

"Cocugun kilosu yasina gore degil boyuna gore degerlendirilmelidir"

Dogru bilinen yanlis: yogurt demir emilimini azaltir.

Severek yemek yiyin, yemek yemek sadece beslenmek degil, ayni zamanda tatmindir. Doygunluk hissi mutlu eder!

Ispanaktaki oxalat kalsiyum emilimini engleller, kalsiyum demiri engellemez! ıspanakla yoğurt yemek istiyorsanız yiyin...huzur ve mutluluk için tüketin! O zaman yogurtla ispanaga devam :)

Geleneksel Türk mutfagi, bilimsel dogrulara paralel bir mutfaktir

Az sevdiğimizi az çok sevdiğimiizi çok tüketmek!

Pekmez icerdigi demir nedeniyle degil, kalsiyum ve magnezyum gibi mineraller sebebiyle onemli ve dogal tatlandirici konumunda yer aliyor.

Cocuk mutlulukla yemek yerse iyi beslenir.

Cocugunuz suyu az mi tuketiyor? Suyu kolayca ulasabilir kilmaliyiz, surekli goz onunde bulundurulmali, tesvik edilmeli! Hic bir cocuk 3 lt su icemez, ihtiyaci kadar alacaktir. Sudan zehirlenme durumu olmaz, ancak dusuk mineralli su tercih edilmeli!

Dogru bilinen yanlis : Bildircin yumurtasindan, tavuk yumurtasi performansi beklemek!

Bildircin yumurtasi besin degeri acisindan, tavuk yumurtasinin dortte biri degerde

Hiperaktivite ve seker arasindaki iliski ispatlanmistir

Hicbir besin zehir degil, mucize besin de yok !

Cocugunuza kendinizin bile yemedigi bir besini, verme istegindeki amac nedir? "Brokoliyle buyumedik, fena da degiliz " dedi :)

Cocugun yemesi icin, anne de onunla birlikte yemeli, hatta anne daha once baslamali, cocuk da anneyi görüp, özenecektir.

Kahvaltı önemli öğün, bir dilim kekle süt de olur, omlet yemedi diye dunyanin sonu olmaz diyor... abartmayın, şokella seviyorsa ekmek üzerine labne ve biraz nutella olabilir, herzaman değil ama esnek ve yaratıcı olunmalı biz kahvaltı etmeliyiz bizi görüp yemeli!

Çocugunuz iştahsızsa www.istahsizcocuk.com dan destek alabilirsiniz. Prof. Dr. Benal Büyükgebiz ile irtibata geçebilirsiniz.

Ayrıca yakında açılacak olan www.buyumecicegi.net sitesinden den destek alınabilir.

Umarim anneler için bu yayın, yon gosterici olur.

Sevgiyle, ışıkla

Muge


- Posted using BlogPress from my iPad

1 Nisan 2013 Pazartesi

#2NisanOtizmOrtakYayin / #otizmifarketyasamipaylas Otizm… Yaşamın farklı bir penceresi… BLOGGERLAR SAYFALARINIZDA PAYLASIN LUTFEN!!





Degerli blogger dostlari;

Farkindalik yetmez, hayati paylasalim diyorsaniz, asagida M.Irem Afsin' in baslattigi kampanyaya, bloglarinizda ve sosyal aglarda paylasarak, destek verin lutfen...ve asagidaki yaziyi ben soluksuz okudum, siz de eminim benim gibi okuyacaksinizdir. Okurken yureklerimiz birlesecek!!!!

"Otizm...yasamin farkli bir penceresi" demis Irem...ve yazisi;





"2 Nisan günü sabah saatlerinden itibaren her birinizin kendi blog/web site/köşe vb. yayınlayacağınız ortak yazıyı, kendi linkiniz ve #2NisanOtizmOrtakYayin / #otizmifarketyasamipaylas etiketleri ile Twitter, Facebook ve diğer sosyal mecralarda paylaşırsanız, projenin yayılmasını ve sesimizin daha da çok duyulmasını sağlayabilirsiniz...

Ben de HTHayat köşemde,( http://www.hthayat.com/yazarlar/m-irem-afsin ) bana bilgisi ulaşan tüm katılan blogların alfabetik adresleri ileaynı ortak yazıyı paylaşacağım. Lütfen bu maili aldıktan sonra teyid edin ki, blog adresinizi listeye ekleyeyim...Ayrıca yayına girdikten sonra sayfa linklerinizi de mail göndermenizi rica edebilir miyim?

Gönüllü kampanyam olan #otizmifarketyasamipaylas kampanyasının en önemli çalışmalarından birine hep birlikte imza attığımız için çok mutluyum!

Sevgili dostlarım, umarım projemiz yaşamı paylaştığımızı gösterecek kocaman, sımsıcak bir ışık yakar :)

Hepinize kucak dolusu sevgiler...desteğiniz ve varlığınız için kelimeler yetmez ama çok teşekkürler! "

M. İrem Afşin
Nazım Özgün'ün Annişi

***************************************************************************



#2NisanOtizmOrtakYayin / #otizmifarketyasamipaylas
2 NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK GÜNÜ…NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK AYI….
ORTAK YAYIN YAZISI – M. İREM AFŞİN ​​​​​2 Nisan 2013
Otizm… Yaşamın farklı bir penceresi…

Nisan… Aylardan bahar. Havada baharın müjdecisi kokular, yavaş yavaş açan çiçekler, cıvıltıları ile hayatımıza neşe katan kuşlar, güneşin sıcak ışığına kavuşan dünya. Nisan, ruhumuzu aydınlık günlerde ferahlattığımız ay.
Nisan, 2008 yılından bu yana, dünya üzerinde yaşayan milyonlarca çocuk ve aileleri için çok başka bir anlam daha taşıyor: OTİZM.
2 Nisan, tüm dünyada otizm konusunda farkındalık yaratarak otizmden kaynaklanan sorunlara çözümler yaratmak amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan edildi. Her yıl, “Otizm Farkındalık Ayı” olan Nisan ayı boyunca dünya genelinde otizmin sorunlarını ve çözümleri konuşuluyor, araştırmaların teşvik edilmesi ve erken teşhisle tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.
Oğluşum Nazım Özgün ile otizm labirentine adım attığımız o ilk günden bugüne 8 yıl geçti. Otizmin karmaşık fırça darbeleri yüzünden, hayatımızın yol haritasını yeniden tanımladık. Bazen düşününce sanki otizmden önce bir hayatımız yokmuş gibi hissediyorum. Çok eskiden kendini fanusuna kapatmış ruh bebeğimin, şimdi benimle hayatı paylaşması nasıl bir mucizedir, çok iyi biliyorum.
Otizm, doğuştan gelişen, genetik altyapıya dayanan, karmaşık nörolojik-biyolojik tabanlı bir gelişim bozukluğu. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyerek bireyin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan otizm, genellikle 3 yaştan önce ortaya çıkarak çocukların sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz olarak etkiliyor.
Amerikan Sağlık Bakanlığı verilerine göre bugün dünya genelinde okul çağındaki her 88 çocuktan biri otizm teşhisi alıyor. Otizm erkek çocuklarda kız çocuklara oranla 3-4 kat daha fazla görülüyor, her 54 erkek çocuktan biri günümüzde otizm riski taşıyor. Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS dahil olmak üzere bir çok hastalıktan daha fazla sayıda otizm teşhisi alınıyor.
Ülkemizde sağlıklı istatistikler olmaması nedeniyle, Otizm Platformu’nun öngördüğü verilere göre, tahmini olarak 550.000 otizmli birey ile 0-14 yaş grubunda 150.000 civarında otizmli çocuk bulunduğu “varsayılıyor.” Otizmli bireylerin ebeveynleri, kardeşleri, yakın akraba ve çevreleri de hesaba katıldığı zaman, Türkiye’de her ile yayılmış durumda otizmden etkilenen 2 milyondan fazla vatandaşımızdan bahsedebiliriz.
Otizmin kapısını açmak için ilk önemli adım, erken teşhis. Otizm, yaklaşık bir yaş civarında ilk belirtilerini gösteriyor. Annenin sesi ve gülümsemesi gibi sosyal uyaranlara bebeğin tepkisiz kalması veya tepkilerinde yavaşlık olması, göz teması kurmada zorluklar, motor gelişmede ve taklit becerilerinde gecikme, uyku ve yemek düzeninde sorunlar ilk belirtiler arasında sayılabilir. Çok yaygın bir yanlış kanı, özellikle erkek çocukların geç konuştuğu veya anne/babası geç konuşan çocukların da geç konuşacağı düşüncesi… Ve erken teşhis, otizmli çocuğun gerekli eğitim ve tedavileri alarak hayata katılması için ilk önemli adım.
Eğer çocuğunuz;
 Sizinle ve başkalarıyla göz kontağı kurmuyorsa,
 İsmi söylendiğinde veya çağrıldığında dönüp bakmıyorsa, söyleneni işitmiyor gibi davranıyorsa,
 Konuşmada yaşıtlarının gerisinde kalmışsa, başkaları ile söyleşiyi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğu varsa, basmakalıp, yineleyici (ekolali) ya da özel bir dil kullanarak garip konuşuyorsa veya konuşması hiç gelişmemişse,
 Gözleri sık sık bir şeye takılıp kalıyorsa,
 Anlamsız gülme veya ağlama krizleri varsa,
 Parmağıyla istediği şeyi işaret ederek göstermiyorsa,
 Oyuncaklara amacına uygun oynamayı beceremiyorsa, yaşıtlarının oynadığı oyunlara ilgi göstermiyorsa,
 Ellerini kanat gibi çırpma, parmak uçlarında yürüme, kendi çevresinde veya eşyalar etrafında dönme, sallanma, çırpınma şeklinde garip ve yineleyici hareketleri (stereotipi) varsa,
 Bir şarkının bir bölümünü tekrar tekrar söylemek, dolapların kapaklarını sürekli olarak açıp kapatmak, ayak parmaklarının ucunda odanın bir ucundan öbür ucuna koşturmak, bazı eşyaları döndürmek veya sürekli sıraya dizmek gibi çeşitli ilgi ve davranış takıntıları varsa,
 Günlük yaşamındaki düzen ve program değişimlere aşırı tepkiler veriyor ve uyum sağlayamıyorsa,
 Kendisine ve çevresine yönelik zarar verici davranışlara sahipse,
vakit kaybetmeden teşhis için uzmanlara başvurmak gerekiyor.
Otizmin tedavisi var mı? Otizm, beş bilinmeyenli bir denklem gibi: Nedenleri tam olarak saptanamadığı gibi tek bir kesin tedavisi de günümüzde “henüz” mevcut değil! Otizm, toplumsal fark, ırk, dil, din gözetmiyor, çocuk yetiştirme biçiminizle veya sosyo-ekonomik koşullarınızla da ilgilenmiyor. Genetik faktörlerin yanı sıra, çevresel koşulların – yanlış beslenme, çevre kirliliği, kimyasal maddeler, yanlış ilaç kullanımı, ağır metaller, aşılarda bulunan bazı koruyucu maddeler vb.- otizmi tetiklediği düşünülüyor.
Otizmde biyolojik tedaviler ile ilgili çalışmalar devam ederken, bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracı, erken yaşta verilmeye başlanan yoğun bireysel özel eğitim. Doğal gelişim gösteren her çocuğun kendiliğinden öğrendiği her şeyi, otizmli bir çocuğa özel eğitim yardımı ile öğretmek zorundasınız. Bu durum bazen iğneyle kuyu kazmaya benzese bile, her otizmli çocuk kendine göre bir öğrenme biçimine sahip. Önemli olan, kapıyı açacak doğru anahtarı bulmak.
Bilimsel olarak erken yaştaki çocuk için kanıtlanmış yoğun eğitim süresi haftada bireysel ve grup eğitimi olarak 40 saat. Oysa ülkemizde sosyal güvenlik kapsamında “otizm özel eğitim raporlu” çocuklar için aylık 6- 12 saat olan özel eğitim süreci, dünya genelinin oldukça gerisinde kalıyor.
Otizmli çocukların mutlaka eğitim sistemi içinde yer almaları gerekiyor. Çünkü eğitim, otizmli birey için her şeyden önce “tedavi” anlamına geliyor. Otizmi diğer engel gruplarından ayıran en önemli fark; erken tanı ve erken bireysel/kaynaştırma eğitimiyle otizmli çocukların sorunlarının büyük bir kısmını aşmaları.

Oysa yaşamın gerçeği hiç de böyle söylemiyor size! Oğlum Nazım Özgün ile okul öncesi eğitim, ilkokul ve ortaokul süreçlerinde yaşadıklarımız, ayrımcılık hikayelerinden ibaret. Otizmli/Aspergerli çocuk, genellikle bilgi eksikliğinden kaynaklanan dirençleri nedeniyle, okul yönetimleri, öğretmenler ve diğer veliler tarafından okulda “istenmeyen çocuk” ilan ediliyor. Kaynaştırma raporlarına rağmen, okul idareleri otizmli kaynaştırma öğrencisinin kaydını almak istemiyorlar. Okul yaşamı esnasında yaşanan sorunların büyük bir kısmını hoşgörü, anlayış ve bilgi yetersizliğinin giderilmesi ile çözebiliriz, yeter ki toplum tarafından yaşamın her anında bizlere dayatılan en büyük “engel” olan ayrımcılığı yok edelim!
Otizmin oldukça karmaşık yapısı, otizmli bireyle birlikte ailesi başta olmak üzere yakın çevresindeki herkesi hayatın tüm evrelerinde etkiliyor. Otizmli bir çocuğun ilerlemesinde en büyük sorumluluk ailelerde, en ağır yük de annelerin omzunda! Otizmden etkilenen bireyin ve ailesinin her şeyden önce yalnız ve ötelenmiş bir hayata mahkum edilmemesi için, özellikle doğal gelişim gösteren çocuk ebeveynlerinin toplumsal yaşamı bizimle paylaşmayı öğrenmeleri gerekiyor.

Oğluşum, benim uğur Böcüğüm, aldığım her nefesin anlamı, yaşam öğretmenim! O’nunla birlikte otizmle mücadele ederken, mutluluğun tek bir bakış veya tek bir kelimeden ibaret olduğunu görme fırsatım oldu. Seslenince dönüp bakması, ağzından tek bir kelime çıkması, ağlayıp öfke krizleri geçirmeden bir tam gün geçirmesi, benimle gezmeye, markete, restorana, sinemaya gidebilmesi, kendini hayatın gündelik akışında veya okul hayatı içinde idare edebildiğini görmek için… yıllarca sabırla bekledim.

Biz ikimiz, çok başka bir yerden, büyük bir boşluktan, hiçlikten, sessizlikten, kapalı bir fanusun içinden geliyoruz. Yoku çok, azı fazla, yaşam sevincinin dibine vuran, hayatı farklılıkları ile yaşamayı öğrenmek zorunda kaldığımız bir uçurumun taa en dibinden geliyoruz. Öyle bir yerden geliyoruz ki, “gelmez, düzelmez, hayata katılmaz, konuşmaz, kendini seslendirmez, hayatı anlamaz, anlatamaz, asla paylaşamaz, duygularını gösteremez, hissedemez, arkadaş olamaz, okuyamaz, hiçbir zaman tam öğrenemez, hatta sevemez” demişlerdi… Hepsinin ne kadar boş olduğunu yaşama sımsıkı tutunmasıyla gösteren oğluşumun annesi olmak kadar beni hayatta tanımlayan bir şey yok!

Son 8 yılda ailemiz haline gelen otizm topluluğunun içindeki her otizmli çocuk benim de çocuğum, otizmli anne-babalar ise yoldaşım. Onlardan sadece biri olarak diyorum ki, gündelik hayatın içinde karşılaştığınız ağlayan bir çocuğu yargılayıp, annesine laf etmeden önce bir an düşünün. Çocuğunuzun sınıfında otizmli bir çocuğun da olmasının, farklılıkları yaşayarak öğrenecek kendi çocuğunuza da faydası olacağını lütfen unutmayın.

Her yıl Nisan ayı, Türkiye’de otizm adına yeni umutlar, yeni adımlar demek… Eğer siz de “Otizmin farkındayım, ama fark etmek yetmez, yaşamı paylaşmak gerek!” diyorsanız, otizmli çocukların ve anne-babalarının seslerine kulak verin, sesimize ses katın, otizmin bilinirliği ve sorunların çözümü için gönüllü destek verin ki, çocuklarımız hep beraber büyüsün J

Çünkü her çocuk farklılıkları ile yaşamda yer almayı hak eder!
Nisan Dünya Otizm Farkındalık Ayı’nda yaşamı paylaşan herkese yürek dolusu selam olsun!

M. İrem Afşin
Nazım Özgün’ün Annesi
Gönüllü Otizm Aktivisti
iremafsin@gmail.com
www.twitter.com/iremafsin
www.facebook.com/afsinirem
www.hthayat.com/yazarlar/m-irem-afsin

OTİZMİ FARK ET, YAŞAMI PAYLAŞ! Kampanyası:
Otizmi fark et, fark ettir! Farkında olman yetmez, yaşamı paylaş! Yaşamı paylaşmak, sorunları paylaşmaktır. Ayrımcılık yapma, otizmliye engel yaratma!
#otizmifarketyasamipaylas ​http://youtu.be/O-xTwfFbGoo



- Posted using BlogPress from my iPad