26 Temmuz 2013 Cuma

İLETKEN RUH HALLERİ - ANNELİK VOLUME 3





Aniden evden çıktım. Kapıyı büyük bir arzuyla çektim. Ne için mi? Kendimle kalabilmek için! Kendime kaçmak için! Hızlı adım yürümeyi özlemişim, sanki telaş telaş, kırık parmağıma dikkat ederek...arkamdan biri geliyormuş beni kovalarmışcasına...yaka paça misali...tamam teşbiğin de bir sınırı var elbette...kaçmak da bir tercih:) özgürlük buymuş diye düşünerek adımlarımı sayarak, sitenin bahçesinden çıktım, arkamda kuş seslerini bıraktım. Öyle güzel sohbet halindeler ki...çiçek kokusu, böcek kokusu, bulut kokusu, güneş kokusu, karınca yuvası, köpek gezdiricisi derken bunlar iyi geldi...arabaya bindim. Resmen kaçmıştım! İnsan hiç oğlundan kaçar mı yahu:) yok yok bu öyle birşey değil! Bu hissettiğim minik bir anne hüznü olsa gerek...yolda bebek arabalı anne çocuk ekiplerine rastladım...tam "keşke" demek üzereyken; iç sesim "Müge iyice saçmaladın" dedi! O anda hızımı arttırdım, müziği açtım! Ortaçgil, Teoman derken kendimden geçmişim..

Kendimi kitapçıda buluverdim. Uzun uzun derince nefesler alarak, kitapları inceledim. Birinden diğerine kondum. Kuşlar gibiydim, öyle hafifledim ki! Klasiklerden başladım, sonra yine çocuk gelişimiyle son buldu. Eee hani çocukla ilgili birşey okumayacaktım...kabul ediyorum bütün yollar Ateşe çıkıyor ama bu kadar da olmamalı! Hani ben yani hani Müge:) diye diye sızlanırken, bugün başka birşey farkettim. Bahanelerimin sonunun olmadığını... bahaneler bitmez. Bahanelerimin arkasına bir yuva kurmuşum, yürüyorum gündüz gece avareliğimle! Daha az değer verir oldum kendime! Oysa hep söylerim zaman çok kısa...kendime çok daha iyi bakmalıyım, eskisinden daha fazla! Hem bedenimi, hem zihnimi itinayla pamukların üzerinde beslemeliyim! Düşündüğümü ivedi bir şekilde uygulamam artık şart oldu! Kendime gelmek adına, delirmemek adına! Nice örneklere sahibim konuyla ilgili...anlatsam masalsı bir roman malzemesi çıkar:) offff herkes böyle hissediyor mu gerçekten ilk çocukta? Bana mı özel bir durum? Neyse

Dün yeni bir kitap aldım Ateş' e. Adı "Benim! Hayır. Benim" . Okurken düşündüm ki ben de öyleyim! Bir cumhuriyet kurmuşum sanki evde! Ateş benim, benim o! Paylaşmam mümkün değil gibi:) Kurallarım benim, evet benim kurallarım, benim hakimiyetim benim benim benim! Eli kolu bacağı her bir yanı benim! Ben yaptırırım, durun siz kontrol bende! Ben doğurdum! Ben taşıdım! Böyle söylenmez. Ateş' e bu şekilde söyleyin! Aman bebek psikolojisi çok mühim. Ben okudum, biliyorum. belki de ben bu şekilde yetiştirilmedim diye, belki de değil...aslında tam anlamıyla bundan ötürü...benim çocukluğumda psikolojik beslenme yerine, beden beslenmesi ve temel bakım ihtiyaçlarını karşılamak daha ön plandaydı! Özgüvenimi de bu sayede sonradan kazananlardanım. Çünkü her işimi mutlaka yapan birileri olurdu. Ateş böceğimi de bu bağlamda ciddi bir koruma kalkanımın içine aldım....Ben ben ben benim o!

Ne olacak bu işin sonu! Şimdi onca yazının altına ben çözeceğim yazsam komik olacak ama gerçekten de öyle olacak. Yazarken kafamın sağ ve sol yanında baloncuklar oluştu birden.

Biraz daha programlı ilerleyeceğim. Kontrol yine ben de olacak
Şikayet etmeyeceğim! Çünkü hepsi benim kişisel tercihim
Kendime zaman ayıracağım gibi Barışla bana da özel zamanlar ayıracağım.
Gerginsem, susarak nefes terapisi yapacağım
Yaşamak istediğim hiçbir şeyi ertelemeyeceğim
Daha sağlıklı besleneceğim( dahası nasıl olacak ama daha daha daha çok :)
Bahanelere sığınmayacağım.
Sonuçta kendime ulaşacağım ve kendimden kaçmayacağım
Kendi kimliğimi koruyacağıma söz veriyorum
Bu sayede ölene kadar annelik rütbesini bana bahşedene şükürle uykuya geçebilirim.

Şimdilik sevgiyle ışıkla

Müge


18 Temmuz 2013 Perşembe

PRENSES VE GEÇİMSİZ KÜLKEDİSİ






Çok alıştım güne erkenden başlamaya. Sabah 06:30 bizdeki mesainin başlangıcı. Minik eller havaya kalkmış "mugi anne kucak" diyor. İşte tam o noktada aslında prensesken külkediliğine geçiş sertifikamı kucaklıyorum:) ama daha nicesi de, yarım yarım konuşmaya çalışan oğluma büyük bir hayranlıkla aşkla bağlılığım!

Herşeye herkese rağmen! Bu iyikiler kısa sürüyor nedense

Geçimsizim son günlerde, en çok da kendimle!



Sürekli -kırık parmağımın psikolojik etkisiyle diyelim- halimden şikayet eder oldum. Kitap okuyamıyorum, sinemaya gidemedim, kendime zaman yaratamıyorum, aman Ateş düşmesin, yani helikopter anne kadar değilim, biraz da sen ilgilen Barış, benim de bir canım var! ben de insanım Barış! biraz empati kur Barış...aslında ne için bu mücadele! ne yaparsam kendim için! dinlenmek resmen bir lüks oldu gibi gibi derken... bu durumlardan da en çok nasibini alan eşim Barış:) Ateş uyududuğunda ise, temel yaşam yakıtından yoksun, sonsuz bir uyuşukluğa gömülmüş hissediyorum! şikayetlerin sonu yok anlayacağınız:) Aslında böyle değildim. Olumsuzluklarda bile şükreden, farkındalıklarla yaşayan ben değilmişim gibi, içime benden habersiz başka biri yerleşmiş ya da paraşütle sanki bilinmedik bir dünyaya indirilmişim gibi! Yabancılaştım bu aleme! Tahammül sınırlarım öyle düşmüş ki, bundan Ateş' imin etkilenmesinden çok korkuyorum! Bazı zamanlar ise, yürüyen her şeyin bana doğru hareket ettiğini sanıp, sinirleniyorum. Eskiden sabahları uyanmak ayrı bir neşelik hissi, melodik bir umut ışığıydı, ama şimdi tam tersi, oflara poflara bağlamalar, keşke sevmeyen dilimden dökülen milyonlarca keşke, kelime hazinemi bloke etmiş durumda. Arada hepimize olur, gelgitler, inişler çıkışlar ama bu sefer bende uzun sürdü. Neredeyse 1 ay oldu. Bu arada iş hayatıma bu kadar uzun süre ara verişim de büyük etken! Yine yeniden her zaman olduğu gibi bu bilinmezlikten yazarak sıyrılmak ve baş etmekten başka çarem kalmadı. Her dibe düşüşümde, mutluluk hallerim gözümde canlanır. En mutlu anlarım film şeridi gibi akar. Çocukluğum değil de, daha bilinçliyken kendi kendimi mutlu etmeyi öğrendim ben! En çok da 20 yasindayken, doktorluğu bilmeyen birinin lösemi teshisi kondurmasiyla yasama gucumu kesfettim. Metanetli nasıl olunurmuş 6 saat süren yolculuk esnasında anlamış bulundum...belki de son zamanlarım ve hatıra kalsın diye hayatla dalga geçtim ve kendimce müziği açıp, kamerayla belgesel çekimi yaptım:) kendimin ücra köşelerindeki odalarına ulaşmıştım. Kaybedecek de hiçbirşeyim yoktu. Sonra yanlış teşhis konulduğunu öğrendiğimde kendime bir söz verdim. Tazelenmiştim ve her bir parçam yenilenmişti. Zaman kısaydı ve nefes aldığımız sürece umudumuz sonsuzdu. Yıllar var, sözümden tam anlamıyla dönmedim... hiçbir kimse ve hiçbir durum beni bu denli dibe vuramazdı... O zaman neden duruyorum:)

Oysa ne çok neden var mutlu olmak için. Oysa ne çok artılar var hayatımda. Mesela şu an, babasından yazlık nedeniyle uzağız ve bunu fırsat bilerek, yanıma aldığım ateşim böceğimin uyurken minik ayaklarını ve yanaklarını öpmek, nefes alışını izlemek mutlu olmaya yetmez mi?


Yan odada uyuyan 87 yaşındaki anneannemin hayatta olması, hala dinç olup, tüm gençlere taş çıkarması ve bizimle bu ortamı paylaşması, güzel eski istanbul yemekleri pişirmesi, mutlu olmaya yetmez mi?






Kalabalık bir aile olmak, annemle canım yiğenimin, Duru meleğimin koyun koyuna uyumaları, burada bize renk katmaları mutlu olmaya yetmez mi?





Güzel çiçeklerin var ise, sen hala onlarla konuşabiliyorsan, o zaman umut var demek ki! Mutlu olmaya yetmez mi?


10 dk bile olsa bir nefes molası verebiliyorsan, mutlu olmaya yetmez mi?




Saglam durmanin tek sarti saglikli ayaklar ise ve bunlara sahipsen, mutlu olmaya yetmez mi?




Eğer merhametin, vicdanın çok canlıysa, bahçene yerleşmiş olan minik yavrularıyla, anne kediyi beslediğin her andan büyük haz duyuyorsan, mutlu olmaya yetmez mi? Yeşil gözlü güzel kedinin sabahları kapıda bekleyip, kendini hatırlatmasına bayılıyorum




Ateşin kurduğu her cümlede ayaklarım yerden kesiliyorsa, mutlu olmaya yetmez mi? "Annem" dediğinde bulunduğum yerde eridiğimi hissediyorum. Birşey isterken "lüdennn annem" diyor:) hiçbir cümlesini hiçbir ilkini kaçırmamam büyük mucize işte!

Mis gibi çilek reçeli kokan evden ayrılıyorum ve şezlonga uzanıp, 10 dk için gün ışığıyla aydınlanmayı seçiyorum

Evetttt daha iyiyim:)

O zaman daima sevgiyle, ışıkla

Müge

- Posted using BlogPress from my iPhone

9 Temmuz 2013 Salı

KIRIK PARMAK GÜNCESİ






Aslında ince bir çizginin üzerinde olduğumuzu, saniyelerin kıymetini ne denli bilmemiz gerektiğini yine olaylar sayesinde hatırlayıp, sirkelendiğim günlerden biri. Olur ya bazen! Farkındalığın hafif çiçek kokulu uçucu bir parfüm gibi terkeder seni. Sonra iç sesin der ki;
"En iyisi kendine kaç, Kendine"
14 Haziran saat 09:45 sularında evimizde Ateşle oynuyordum. Bir an ona oyuncak alıp, götürmeye yeltenirken ayak küçük parmağımı koltuğun köşesine çarpmamla, parmak kendini sağa doğru bağımsızlaştırdı. Yani bildiğin ayrıştırma işlemi gibiydi. O saniye içerisinde yüreğime oturmuş acıyla kendimi koltuğa zor attım. Soğuk terler döküldü vücudumun heryerinden ve acının şiddetiyle tansiyonum düştü . Evde Ateş ve annem vardı. Ateş' in korkulu gözlerle bana gelmesi ve ağlamasıyla benim bir anne olarak bu acıyı mimiklerimde küçültmem gerektiğini düşündüm. "annem annem " diye ağlayan Ateş' e; sırılsıklam olmuş vücudumla ve kayan gözlerimi açmaya çalışarak, sarıldım. Onu çok sevdiğimi söyledim "anne ayağını koltuğa çarptı, acıdı ve şimdi oturdu" gibi net, onun algı seviyesine uygun cümleler kurmayı başardım. Tabi bir de bunu o saniyeler içinde yaşadığım acıyla nasıl yaptım bana sorun. Neyse ki Ateş' i hemen sakinleştirdim. Acım buzla bir miktar azaldı ama üzerine basılamayacak kadardı. Bu esnada "Anne bip" diye burnuma dokunan, beni güldürmeye çalışan, yanıma yatıp kitap okuyan Ateş' im böceğimin yüreğinin sıcaklığı ağrıyan yanlarıma merhem gibi geldi. Öyle duyarlı ki...iyi bir yolda bin şükür!
Bu arada ağrım arttı ve şişliğim de aynı hızıyla devam etti. Kuzenimle birlikte hemen hastaneye yol aldık. Korkum doktorun parmağıma dokunup, daha çok canımı yakmasıydı. Neyse ki olmadı. Film çekildi hemen ve "kırılmış boydan boya" dedi. O zaman başka bir hikaye başladı hayatımda.
6 hafta 8 sağlam parmakla hareket edeceğim, üzerine bir de Ateş' in bitmeyen enerjisi eklenecek. Beri yandan ayağımı sürekli havada tutmalıymışım...uyurken bile:) beynimde zonklayan parmak sızımla uykunun kıymetini anlamam da cabası!




Yazlıktayım. Denize ve havuza giremiyorum. Ateşle kumdan kale yapamıyorum. Fakat daha farklı oyunlar oynuyoruz. Daha stabiliz son günlerde:) Herşeyde var bir hayır! Bu durum da bana çok artılar kattı.
Dedim ya; boylu boyuna kendime kaçtım, elimi eteğimi çektim, başbaşa kalmışlığın tadını çıkartıyorum.



Bir süre yazmak içimden gelmedi malum ülkedeki sorunlar yüzünden! İçim kıymık kıymık oldu, anıları düşünemez, farkedemez oldum ama yazmadan olmuyormuş! Olmuyormuşum meğer
Devam hep devam!
Sevgiyle ışıkla
Müge